Playist:
Sertab Erener-Aşk...
Bazen artık küçük bir çocuk olmasanız bile o zamandan beri istediğiniz ama yapamadığınız şey kalbinizde hep bir burukluk olarak kalır ya, işte benim birçok burukluğum vardı. Küçükken isteyip de yapamadığım birçok şey vardı. İşte bu yüzden Heeseung ile bir liste yapmıştık. Bu listenin başında hevesle yazdığım bir şey vardı: lunapark.
Gözlerim dolu dolu arabanın camına yapışmış bir şekilde lunaparkın girişine bakıyordum. Henüz güneş batmadığı için ışıkları açılmamıştı ama bu hâli ile de mükemmeldi. Bir süre cama yapışmış bir şekilde inanmayarak lunaparka baktım. Kendime geldiğimde camdan zorlukla ayrlıp başımı Heeseung'a çevirdim ve hiç beklemediği bir anda ona sarıldım. İlk başta afallasa da kollarını belime sarmakta gecikmedi. Belimden tüm bedenime yayılan elektirik ile içim titredi. Yavaşça ondan ayrılırken minnet dolu gözlerle yüzüna bakıyordum. O ise küçük kızına bakıyormuş gibiydi. Sahi, Heeseung'tan çok güzel bir baba olurdu. Bir an için onun evleneceği karısını ve doğacağı çocuklarını kıskandım. Öyle bir şey ortada yoktu ama kıskandım işte. Kim olsa kıskanırdı. Üstelik bu tam bir kıskanma değildi bence.
"Teşekkür ederim. Açıkçası, listeyi yazdığımızda yapacağımızı pek düşünmemiştim. Sadece yazması bile bana yetmişti ama sen bunu gerçekleşitiriyorsun. İçimden,"olmayacak ama," diyerek başlamıştım o listeyi yazmaya. En azından yapamasam bile bir listede yazsın istedim. Fakat şu an sen bana o listeyi yazmak bile lütuf iken, onu gerçekleştiriyorsun. Tekrar teşekkür ederim." Kaşlarını çattı ve yapmacık bir sinirli yüz takındı. "Teşekkür etmene gerek yok. Ben bunu istediğim için yapıyorum." Yüz kaslarını serbest bıraktı ve elini kafama koyup saçlarımı okşadı. Ardından,"Ee, hadi gitmeyecek miyiz? O kadar yolu sadece lunaparka bakmak için gelmedik herhalde." dedi. Yüzümü büyük bir gülümseme kapalarken hemen başımı salladım ve kapıyı açmak için geri çekildim.
Kapıyı açıp arabadan indikten sonra kapının kapandığından emin olacak şekilde kapattım. Heeseung'ta arabadan indikten sonra kapıları kilitledi ve arabanın etrafından dolaşıp yanıma geldi. Sıcacık, uzun ve damarlı ellerini benim buz tutmuş ellerime sardı. Kalbimin gıdıklanmasını nasıl sağlıyordu?
Beraber lunaparkın girişinden girdiğimizde Heeseung direkt olarak biletlerin satıldığı yere yürüyor, el ele olduğumuz için onun arkasından sürüklenen ben ise etrafıma bakınıyordum küçük bir çocuk gibi. Heeseung ücreti ödemek için elimi bıraktığı sırada içimi bir sıkıntı kapladı ama sıradan çıkana kadar konuşmadım. O ücreti ödedikten sonra biletlerimizi alıp tekrar el ele tutuştuk ve yürümeye başladık. "Heeseung." Efendim, der gibi birkaç mırıltı çıkardı. "Ben çok mahçup hissediyorum. Hep sen ödüyorsun. Bir dahakine ben ödeyeceğim."
"Saçmalama istersen." Kaşlarımı çattım ve yürümeyi bırakıp önünde durdum. Ona aşağıdan aşağıdan bakmaya başladım. Önünü kapattığım için o da durmak zorunda kalmıştı. "Hayır, saçmalamıyorum. Eğer ödememe izin vermezsen sana küserim." Aklıma söyleyecek bir şey gelmediği için "küserim" dediğim için kendimi salak gibi hissetsemde ciddi yüz ifademi korudum. Ancak Heeseung benim aksime ciddiyetini korumamış ve bir kahkaha atmıştı. Kendimi tekrar gülüşünü hayran hayran izlemeye dalmış bir şekilde bulmuşken toparlanmak için başımı iki yana salladım hızlıca. Neden büyüsüne kapılıyordum?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Truthfulness/Courage | Lee Heeseung
FanfictionŞişenin soru kısmı ona diğer kısmı da bana bakacak şekilde durduğunda gergince dudağımı ısırdım. "Doğruluk mu, cesaretlik mi?" Sakin sesi ile biraz olsun rahatlasamda kalbim hâlâ hızlı hızlı çarpıyordu. Bu oyun beni geriyordu. "Cesaretlik." Doğrulu...