Playist:
Penomeco- Bolo...
Kiraz çiçeklerinin yere düşmüş yapraklarına basarak ilerlerken üniversitenin girişine ancak varabilmiştim. Hızlı adımlarla içeri girip kendi kampüsüme doğru yol aldım. İki yıldır burada olsam da bazen yolları unutuyordum ya da karıştırıyordum. Neyseki içimdeki bu yok yazılma korkusu unutmama fırsat vermeden ilerlememi sağlamıştı. Yerdeki fayanslar spor ayakkabılarımla üstünden hızla geçtiğimde gıcırdıyordu.
Sonunda dersliğe vardığımda Wooyoung'a mesaj attım. Böylece hocanın dikkatini çekecekti ve ben içeri girecektim. Beş saniye sonra içeri gelmemi istediği için içimden saymaya başladım. Her saniye değerliydi. Beşe geldiğim an, kapıyı yavaşça açtım ve içeridekilerin artık alışmış olduğu bakışlarıyla beraber içeri girdim. Kapıyı kapattıktan sonra çantamı en öndeki gözlüklü bir çocuğa göz kırpıp verdim ve çöpe doğru ilerledim.
Wooyoung en arkada oturuyordu ve profesör ile konuşuyordu. Çöpün önünde sırtım herkese arkam dönük bir şekilde dururken içimden saymaya başladım. , iki, üç! "Kim Soo Bin!" Profesörün adeta gürleyen sesiyle, bana bağıracağını bildiğim halde kendimi engelleyemeyerek titredim ve gülmemek için dudaklarımı ısırdım. Bu hissi çok seviyordum. İçin gıdıklanıyordu sanki. Yarım ağız gülümserken arkamı döndüm. Tüm herkes bana bakıyordu. Zamanında insanlar bana bakmadıkları halde bakışlarından rahatsızlık duyup utandığım, kantinde bile yemek yiyemediğim zamanlar geldi aklıma. Şu an kocaman bir oda dolusu insan bana baktığı, profesör beni azarladığı halde hiçbir utanma duygusu hissetmiyordum. Bu çok güzel bir histi. Umursamamak...
Umursamayınca daha çok mutlu olabiliyordum. İstediğimi düşünmeden yapabiliyordum. O kadar mükemmel bir şeydi ki... Wooyoung'a tekrardan içten içe teşekkür ettim beni böyle bir duyguyla tanıştırdığı için.
"Buyrun, efendim?" dedim hâlâ gülmemi tutmaya çalışırken. "Senin bu çöp atma sevgin ne zaman bitecek acaba?" Aslında çoğu üniversite öğretmeni ne ayağa kalkmamızı ne çöp atmamızı ne de telefonla uğraşmamızı dert etmezdi. Yeter ki derslerini engelleyecek düzeyde olmasın. Ancak bu dersin öğretmeni olan Bay Lee, o kadar katı biriydi ki bu konular onun için çok önemliydi. Bir lise ya da ortaokul öğrencisinin yapmaması gereken bütün kuralları bize uygulardı. Derse geç kalmak, çöp atmak... Hatta telefonla uğraştığınızı görürse telefonunuzu alırdı. Böyle de bir sorunlu adamdı.
"Efendim, terbiyesizin biri yemek yemiş masanın altına atıp gitmiş. Defterlerim hep battı, midem bulandı. Eğer atmasaydım bir başkası da benim gibi bir duruma düşerdi..." Ayak üstü oynadığım bu küçük oyunla herkes gülmemeye çalışıyordu. Wooyoung ve San ise Bay Lee önlerinde bana dönük bir şekilde bakarken arkasından elleriyle ağızlarını kapatmış bir şekilde boğulmak pahasına gülme krizine girmişlerdi. Yine de hiç ses çıkarmamaları olağanüstüydü doğrusu. Bay Lee ise ne kadar katı biri olursa olsun saf biriydi. İşte işimize yarayan kısmı da buydu. "Hem siz demez misiniz yerlere çöp atmayın, çöp kutularına atın. Dünyamız kirleniyor, diye. "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Truthfulness/Courage | Lee Heeseung
FanfictionŞişenin soru kısmı ona diğer kısmı da bana bakacak şekilde durduğunda gergince dudağımı ısırdım. "Doğruluk mu, cesaretlik mi?" Sakin sesi ile biraz olsun rahatlasamda kalbim hâlâ hızlı hızlı çarpıyordu. Bu oyun beni geriyordu. "Cesaretlik." Doğrulu...