Playist:
Olivia Rodrigo- Good 4 U...
Kahveleri fincanlara doldurduktan sonra tepsiye dizdim ve müşterilerin yanında istediği çikolatalardanda koyduktan sonra tezgahın arkasından çıkıp, ilerideki iki kadının masasına ilerlemeye başladım. Masaya vardığımda ise tepsiyi düşürmemek için sıkı sıkı sol elimle tutarken, sağ elimle de içindeki kahveleri dökmemeye çalışarak önlerine koymuş ve son olarakta çikolataları bırakıp gülümsemiştim. "Afiyet olsun."
Arkamı dönüp elimdeki tepsi ile tekrardan tezgaha yürürken dudağımı ısırıyordum. Dışarısı soğuktu ama içerisi çok sıcaktı. Üstelik daha birkaç saat önce bomboş olan bu dükkanda, şu an yürümek ayrı çabaydı. Kalabalık beni rahatsız etsede kalabalığı değil, işi düşünmeye çalışıyordum. Ne kadar başarılı olduğum ise muamma idi.
Gözlerim ileride benim gibi tepsiyle gelen Heeseung'a takılırken, tezgahın arkasına geçmiştim. Şu anlık herkesin siparişini vermiştik ve birkaç dakika dahi da olsa dinlenebilirdim.
Tekli bar taburesine oturmadan önce bir bardağa su doldurdum ve oturduktan sonra onu kafama diktim. Heeseung'da benim gibi yorgun bir şekilde gelip, yanımdaki bar taburesine otururken mırıldandı. "Bu kadar yorucu olduğunu düşünmemiştim."
Gözlerimi devirdim. Bizi buraya kadar sürüklemesine ve çalıştırmasına gerek yoktu. Uyuyabilirdim, test çözebilirdim, resim çizebilirdim, müzik dinleyebilirdim veya başka bir şey. Yine de üzerimdeki yorgunluğun tatlı bir yorgunluk olmadığını söyleyemezdim. Huzur verici bir mekandı.
Gözlerim yere dalmışken alnımda hissettiğim hafif sertlikle başımı kaldırdım. Heeseung, eline aldığı havlu ile alnımı siliyordu. Ne? Cidden birisinin terini silmek bence iğrenç bir şeydi. Bunu midesi nasıl kaldırıyordu?
Düşündüğüm şeye bak!
Ağzımı "Ne yapıyorsun?" Demek için aralamıştım ki, yüzüme eğildi ve havluyu boğazıma bastırdı. Nefesimin kesildiğini hissedebiliyordum. Yutunmamak için zor tutuyordum kendimi. Gözleri dudaklarıma kaydığında istemsiz bir şekilde dişledim. Benimse gözlerim onun dudaklarına kaymadan edememişti. Göz hızamdaydı çünkü. Yani neredeyse. Ortamın ısısı birden bire bin kat artmış olabilir miydi?
Burunlarımızın değeceği kadar eğildiğinde gözlerim kendiliğinden kapandı. Başını kuma gömdüğü için saklandığını sanan bir deve kuşuydum sanırım. Sıcak nefesinin dudaklarıma çarpmaya başladığını hissederken, ne yapabileceğimi bile düşünemiyordum.
"Masa yediye bakar mısınız?" Diye bağıran müşteri adeta beni kutarırken üzerimden biraz daha ter aktı ve saliseler içinde Heeseung'ı iterek masaya ilerledim. Arkamdan sinirli bir şekilde, bir şeyler mırıldandığını duyabilmiştim.
İyi ki tezgahın çok arkasındaydık ve kimse bizi görmemişti. Sonra ortam beş yüz bin kat daha sıcaklaşırdı filan...
Müşterilerin siparişlerini aldıktan sonra beni kurtardıkları için ikramlık bir şeyler koysam mı diye düşünürken aptallığıma göz devirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Truthfulness/Courage | Lee Heeseung
FanfictionŞişenin soru kısmı ona diğer kısmı da bana bakacak şekilde durduğunda gergince dudağımı ısırdım. "Doğruluk mu, cesaretlik mi?" Sakin sesi ile biraz olsun rahatlasamda kalbim hâlâ hızlı hızlı çarpıyordu. Bu oyun beni geriyordu. "Cesaretlik." Doğrulu...