Playist:
The Rare Occasions-Nation...
Geldiğimiz yeri ilgiyle süzerken her detaya dikkat ediyordum. AVM'ye birkaç dakika önce varmıştık ve döner kapıdan girip güvenlk bölümünden de geçerek içeriye ulaşmıştık. Heeseung birkaç dakika önce çalan telefonu nedeniyle biraz ilerimde telefonla konuşuyordu. Şirketten aradıkları için açmak zorunda olduğunu söyleyip özür dilemişti. Her konuda böyle ince düşünüp açıklamalar yapması beni mutlu ediyordu ve içimde sıcak bir sıvının aşağıya doğru akmasını sağlıyordu.
Az ilerideki yeni açılan mağazaya baktım. Harry Potter hayranları için düzenlenmiş bir mağazaydı. Bu AVM'ye daha önce çok kez geldiğim için biliyordum. İçeride birçok Harry Potter figürü, kitapları ve daha birçok ürünü bulunuyordu. Her şey en son geldiğim zamanki ile aynıydı. Bu yüzden incelememe gerek yoktu.
Tam önüme dönmek için hareketlenmiştim ki elimde hissettiğim sıcaklık ile irkilerek sağıma baktım. Heeseung görünen o ki telefon konuşması bitmiş ve yanıma gelmişti. "Korkma." Derken ilerlemeye başlamıştık ve o da baş parmağı ile elimin yüzeyini okşamaya başlamıştı. Bu kalbimi gıdıklarken dudaklarımı birbirine bastırdım ve gözlerimi kaçırdım.
Üst kata çıkmak için yürüyen merdivenlere çıkıp yavaş bir şekilde yukarı çıkmaya başladık. AVM bugün fazla kalabalıktı bu yüzden her basamakta en az bir kişi vardı. Sonunda bana bir ömür gibi gelen yürüyen merdiven serüvenimimiz sonlanırken hala ele ele bir şekilde ilerlemeye başladık. Sola dönüp yemek bölümüne girmiş ve oradan biraz ilerideki kalabalık grubun yanına varmıştık. Hepsi tam kadro buradaydı. Nedense onları her gördüğümde aklıma doğrluk mu cesaretlik mi? Oynadığımız zaman geliyordu.
Yanlarına vardığımızda bize gülümseyerek bakan Yu Jin'e baktım. Önlerinde el ele tutuşmak sebebsiz bir şekilde beni utandırıyordu. İç sesim, "Bundan daha fazlasını yaparken hiç utanmıyordun?" Gibi bir soru yönlendirdiğinde yutkundum. Salak gibi utanıyordum ve buna engel olamıyordum.
"Oo, çifte kumrularımızda sonunda geldi." Diyerek konuşan kişi Jay'di. Ben gözlerimi kaçırıp dut yemiş bülbüle dönerken, Heeseung sadece gülmekle yetinmişti. Bir süre, çok kısa bir süre, gülüşünü hayran bir şekilde izlemekten kendimi alamadım. Çok güzel gülmek zorunda mıydı? O sadece gülümseyince bile kendimi yanında sönük kalmış bir eşya gibi hissediyordum.
"Bence onlar başka şeyler yapmaktan geç kaldılar." Diyerek araya giren Ni Ki ile kıpkırmızı olmam yetti. Arabada olanlar gelmişti aklıma. Cidden öyle bir şey yapıp gelmiş olmasaydık bu kadar takılmazdım fakat...
Gelen şaplak sesiyle dikkatimi yerdeki fayansları izleyip kızarmaktan çekerek ona çevirdim. Heeseung Ni Ki'nin ensesine bir tane geçirmişti. Ni Ki acı ile yüzünü buruştururken diğerleri gülmüştü. Heeseung ise,"Terbiyeli konuş. Daha yaşın ne başın ne?" Demişti. Ni Ki mız mızlanırken Jungwon araya girdi. "Hadi hadi susun da bowlinge gidelim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Truthfulness/Courage | Lee Heeseung
FanfictionŞişenin soru kısmı ona diğer kısmı da bana bakacak şekilde durduğunda gergince dudağımı ısırdım. "Doğruluk mu, cesaretlik mi?" Sakin sesi ile biraz olsun rahatlasamda kalbim hâlâ hızlı hızlı çarpıyordu. Bu oyun beni geriyordu. "Cesaretlik." Doğrulu...