Playist:
Alexander Rybak-Fairytale...
Bazen insanların hayatında inişli çıkışlı zamanlar olurdu. Çoğu kişi bu iniş ve çıkışlara dayanamayarak hayatlarına son verirdi. Çoğu kişide kendini kandırarak hayatta kalırdı. Benim hayatımda fazla bir iniş çıkış olmamıştı, aile konusu dışında. Normaldi ve monotondu. Ancak şu birkaç gündür iniş çıkışların fazlalaştığını hissetmeye başlamıştım ve bu iniş çıkışların hiçbiri aile meselesi sayılmazdı. Dolayısıyla bu iniş çıkışlara nasıl bir tepki verebileceğimi bilmiyordum. Öğrenmek içinde en az bir kere düşmem gerektiğini biliyordum.
Telefonumun kilidini açıp, saate baktığımda gördüğüm saat ile dudağımı ısırdım. 23.00... Saat çok geç olmuştu ve ben hala parti alanındaydım. İçimdeki korku ve nedenini bilmediğim başka bir his büyürken dudaklarımı ısırdım ve telefonu kapatıp, elbisemin cebine koydum. Ellerimi ve yüzümü yıkadım. Yüzümde herhangi bir makyaj bulunmadığı için bozulacak derdim yoktu.
Son birkaç saattir oturmak dışında hiçbir şey yapmamıştım. Herkes dans ederken, ben; saatleri sayıyordum. Çünkü sesler kaldıramayacağım kadar fazlaydı. Başımın ağrıdığını hissettiğimdeyse, tuvaleti zar zor arayıp, bularak kendimi içeri atmıştım.
Kenardaki misafirler için koydukları peçetelerden kopararak yüzümü kuruladım. Tamamen kuruladığımda elimdeki peçeteleri çöpe attım. Tuvaletten çıkarken etrafın sessizliği ile kaşlarım çatıldı. Etraf az önceye göre sessizdi. Hem de oldukça. Sanırım Yu Jin'in söylediği gibi gitmiştiler. Ben de mi gitseydim? Ama Yu Jin'e söz vermiştim.
Dudaklarımı birbirine bastırırken, aşağı indim. Heeseung koltuklardan birine bacaklarını yayarak oturmuş, telefonu ile ilgileniyordu,büyük bir ihtimal oyun oynuyordu çünkü oyun oynadığına dair sesler geliyordu, Yu Jin ise ortalıkta görünmüyordu.
Biraz çekinerek Heeseung'ın yanındaki koltuğa oturduğumda beni fark ederek kendini topladı ve telefonunu kapatıp cebine koydu. Bu hâli bana komik gelmişti.
"İyi misin?" Dedi kaşları çatılırken. Gülümsemeye çalışarak başımı salladım. "Neden ki?" Başını yana doğru eğdi. Çok tatlı, masum bir çocuk gibi görünüyordu.
Elini yanağıma koydu. Vücudumu bir titrerti kaplarken, gözlerimin kocaman olmasına engel olamadım. Eh, yanaklarımın kırmızılaşmasına hiçbir zaman engel olamamıştım zaten. Sanırım hiçbir erkekle böyle bir yakın temasım olmamıştı. Hayır hayır sanırım değil, kesinlikle! Heyecanımın sonucu olarak el ve ayak parmaklarım uyuşup, buz gibi olurken yanaklarım ve kulaklarım; parmak uçlarımın aksine, ateş gibi sıcaklaşmıştı. "Yüzün bembeyaz ve sanırım bir az da... ateşin var?"
Söylediği şey ile biraz daha utanırken, hızla cevaplandırdım onu. "Sanırım biraz yoruldum. Ondan yani." Tek şükür edebileceğim şey utandığımı anlamayıp, ateşim olduğunu düşünmesiydi Başımı önüme çevirirken yanağımdaki eli aşağı doğru düştü. "Partide eğilendin mi?" Bir süre sonra sessizlikten sıkılmış olacak, bu konuyu ortaya atmıştı.
Parti aslında güzledi. Eğer asosyal biri olmasaydım ben de diğerleri gibi güzel bir şekilde eğlenebilirdim-ki eğlenmedim diyemezdim. Sadece son saatlerde çok sıkmıştı. O da normaldir diye düşünüyordum. Başımı salladım ve ona döndüm. "Evet, güzeldi ama kalabalık ve ses çok fazlaydı. Ben böyle şeylere alışık olmadığım için biraz başımı ağrıttı ama eğlenmedim diyemem." Dediğim her şey de yüz ifadeleri değişirken gülümsedim. Komikti.
Birkaç kez yaptığı espirilere gülerken, gülmemi hafif tutmam yüzünden patlayacak gibi hissediyordum. Bu kadar komik biri olduğunu bilmiyordum. Bana göre o, karizmatik ve havalı üniversiteli biriydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Truthfulness/Courage | Lee Heeseung
FanfictionŞişenin soru kısmı ona diğer kısmı da bana bakacak şekilde durduğunda gergince dudağımı ısırdım. "Doğruluk mu, cesaretlik mi?" Sakin sesi ile biraz olsun rahatlasamda kalbim hâlâ hızlı hızlı çarpıyordu. Bu oyun beni geriyordu. "Cesaretlik." Doğrulu...