Kim Soo Bin...
Sabahın köründe çalan telefonumun sesiyle yüzümü buruşturdum. Kimdi bu sabahın köründe beni arayan? Derin bir nefes verdim sıkıntıyla ve gözlerim hâlâ yarı kapalıyken yastığın altındaki telefonumu el yordamıyla bulmaya çalıştım. Normalde radyasyon yaydığı için uçak moduna koyarak uyurdum ancak dün yorgunluktan unutmuş olmalıydım. Gerçi elbiselerimle yatmış olduğuma bakılırsa telefonumu uçak moduna almamın aklıma gelmemesi doğaldı.
Tam derslerden fırsat bulduğum anda bu sefer de part-time işlerim başladığı için dinlenmeye vakit bulamıyordum.Telefonu bulduğumda tek gözümü açarak kim olduğunu görmeye çalıştım. Kayıtlı olmayan bir numaraydı. "Alo?" Uykulu sesim ayan beyan ortadaydı. "Kim Soo Bin-shii ile mi görüşüyorum?" Kaşlarım çatıldı ve artık açılan uykumla hızla yerimden doğruldum. "Buyrun, benim?" Karşıdaki adam konuşmaya devam etti. "Sizi işe alındığınızı haber etmek için aramıştım. Pazartesi günü saat yedide sizi **** Şirket'e bekliyoruz."
Yüzümde kocaman bir gülümseme oluştu ve kalbim pır pır etti. "Peki." diyerek vedalaştıktan sonra telefonu yatağın üstüne atarak bir süre yüzümde kocaman ve aptal bir gülümsemeyle kalakaldım. İlk defa bir iş teklifim kabul edilmişti. Çok ama çok mutluydum! Olduğum yerde hâlâ otururken heyecanlı bir şekilde kıprdandım, içim içime sığmıyordı! Hâlâ içinde bulunduğum heyecanlı hâl içerisinde ne yapacağımı bilmez bir şekilde sağ elim kalbimin üzerinde bir şekilde duruyordum, sanki mıhlanmışım gibi. Hareket edemediğimi düşündüğüm o dakikalarda telefonumun tekrar çalmasıyla beraber kendime gelebildim ve üzerimdeki uyku sersemliği ve şok hâlâ devam ederken telefonu alıp kim olduğuna bakmadan açtım.
"Alo, buyrun!" Sesimin heyecanlı bir şekilde çıkmasına engel olamamıştım. "Ne bu heyecan?" Resmen bağırır bir tonda telefonu açtığım için Wooyoung'un telefonu kulağından uzaklaştırdığına emindim. Wooyoung'un sesini duymamla ayağa kalktım ve banyoya ilerlemeye başladım. "İşe alındım!" Wooyoung'un da anında modu değişirken heyecanlı bir tını oluştu. "Şaka yapıyorsun!"
—
Dalmış olduğum çizimimdeki iki kişiyi inceledim. Yıllar önce Heeseung ile ilk çıkmaya başladığımızda çocuksu bir heyecan ile çizdiğim bir resimdi. Beraber dönme dolaba bindiğimiz ve en tepede birbirimize bakarken arka planda havai fişeklerin patladığı bir sahneydi. O zaman akşama kalamadan eve dönmek zorunda kaldığımız için dönme dolaba binememiştik. Bu da benim içimde kalmıştı.
Dolan gözlerimi kırpıştırdım ve önüme döndüm. Nereden çıkmıştı bu temizlik yapma heyecanı? Aniden gelen işe kabul olma heyecanlıyla evi temizlemeye başlamıştım ve oldukça derine dalmış bir sürü eşya bulmuştum. Heeseung şerefsizin teki olsa da onunla olan anılarımıza kıyamamıştım işte ve hâlâ yanımda tutuyordum. Daha doğrusu kendi çocuksu aşkıma kıyamıyordum. Belki de ihtimal vermek istemesem de hâlâ ona aşıktım.
Geçen gün onunla karşılaştığımız zaman geldi aklıma. Onu o kadar uzun zaman sonra görmek garip hissettirmişti. İkimizde büyümüştük, değişmiştik. İki yabancıydık birbirimize. İçimdeki acının yerini öfke aldı. Onu affetmeyecektim. Bana yaptıkları affedilemezdi çünkü. Benim duygularımla oynamış, alay etmişti. Onun gibi biri, uğruna üzülmeyi hak etmiyordu.
Gözyaşlarımı hemen silerek ayağa kalktım ve resmi onca yıl yapmaya kıyamadığım şeyi yaparak parçalara ayırıp çöpe attım. Onun için hiçbir şeye değmezdi.
Kendime birkaç parça kıyafet çıkarıp banyoya girdim ve hızlıca bir duş aldıktan sonra banyodan çıkıp üstümü giyindim. Üzerime siyah bol bir kot pantolon, beyaz bir crop giydim. Takı olarak küpelerimi ve kolyemi taktıktan sonra kuruyan kısa saçlarıma biraz şekil verdim. Yakında çok soğuk günler geleceği için belki de son kez montsuz ve crop giyerek dışarı çıktığım gündü. Bunu değerlendiriyordum ben de.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Truthfulness/Courage | Lee Heeseung
FanfictionŞişenin soru kısmı ona diğer kısmı da bana bakacak şekilde durduğunda gergince dudağımı ısırdım. "Doğruluk mu, cesaretlik mi?" Sakin sesi ile biraz olsun rahatlasamda kalbim hâlâ hızlı hızlı çarpıyordu. Bu oyun beni geriyordu. "Cesaretlik." Doğrulu...