Playist:
Sarah Cothran-As The World Caves In...
Yarım saattir düşündüğüm şeyi düşünmeyi bırakarak telefonumu aldım ve rehbere girerek isminin üstüne tıkladım ve aynı hızla telefonu kulağıma dayadım. Dudağımı ısırırken yataktan kalkmış odada gezinmeye başlamıştım. Telefon birkaç saniye sonra açıldığında sessizce nefes almaya çalıştım. Ardından tekrar yatağıma oturdum.
"İyi misin?" Normalde insanlar telefonlarına ilk "Alo, efendim?" Gibi ifadelerle cevap verirdi ama onun ilk söylediği şey bu olmuştu. "Hımhım..." diye mırıldandım. Onun ile konuşmak benim için neden bu kadar zordu bilmiyordum. "Sen?" Dedim, sessiz geçen birkaç saniyenin ardından.
"Sen iyiysen, ben de iyiyim." Beklemediğim cevapla salladığım ayağımı durdurdum şaşkınlıkla. Ardından bozuntuya vermeden devam ettim. "Ne yapıyorsun peki?" Telefonun diğer ucundan birkaç hışırtı duyuldu. Ardından da adım sesleri. Adım seslerine eşlik olarakta aldığı bir derin nefes. "Seni düşünüyordum."
Yanaklarım yanmaya başlarken. Buz gibi olmuş parmak uçlarımı dokundurdum. "Sen ne yapıyorsun?" Gözlerim masamın üstündeki test kitaplarına kaydı. "Test çözdüm ve... Seni aramak istedim nedensizce..." Saat sabahın dördüydü ve ben onu hu saatte aramış, normal bir şeymiş gibi konuşuyordum. Üstelik o da bu saatte uyanıktı? Acaba bir sorunu mu vardı?
Ben test çözmeyi bir süreliğine bıraktığımda ancak saatin farkına varmıştım ve uyumak için hazırlanacağım sırada içimi kötü bir his kaplamıştı. Onu arama isteğimse cabasıydı. Yarım saat boyunca arıyayım mı, yoksa arayamıyım mı? Diye düşündükten sonra kendimi onu ararken bulmuştum.
"Hım... Neden bu saate kadar çalıştın? Gözlerin acıyor olmalı. Uyumalısın." Cidden öyleydi. Sürekli kapanıp duruyor ve sızlıyorlardı. "Saatin farkına varmamışım. Peki sen niye uyumadın?" Onu bu saate kadar ayakta tutan şeyi merak etmiştim doğrusu. Bir problemi olabilirdi.
"Uyku tutmadı." Diye mırıldanmadan önce bir ses geldi ve derin bir nefes verdi. Muhtemelen kendini kanepeye atmıştı. "Sana daha önce kötü bir yalancı olduğunu söyleyen olmuş muydu?" Ayağa kalktım ve masamın üzerindeki test kitaplarını toparlamaya başladım. Bir elim telefonda bir elim kitaplardaydı.
Sahte bir düşünme sesi çıkardıktan sonra,"Annem söylemişti sanırım." Diye mırıldandı. Sesinden uyku akıyordu. Bunu telefonun diğer ucundan bile anlayaniliyordum. Büyük ihtimalle benim sesimde ona öyle geliyordu.
Bir süre sessiz sessiz durduk ikimizde. Ne diyeceğimi bilmediğim anlardan birindeydik. Sadece telefonun diğer yanından gelen nefes alışverişlerini dinliyordum. Birden,"Yarın seni almaya geleceğim." Demesiyle matematik testimin üstüne koyacağım, elimdeki fizik test kitabı yere düştü. "N-ne? Nasıl? Niye?" Hızlı hızlı sorularımı sıralarken güldüğünü işittim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Truthfulness/Courage | Lee Heeseung
FanfictionŞişenin soru kısmı ona diğer kısmı da bana bakacak şekilde durduğunda gergince dudağımı ısırdım. "Doğruluk mu, cesaretlik mi?" Sakin sesi ile biraz olsun rahatlasamda kalbim hâlâ hızlı hızlı çarpıyordu. Bu oyun beni geriyordu. "Cesaretlik." Doğrulu...