Playist:
I Wanna Be Your Girlfriend- Girl İn Red...
Aniden aklıma gelen o anlar ile yüzüm yine kızarırken, o andan bu yana beni ele geçiren bu utancın ne zaman geçeceğini düşündüm. O anın üzerinden saatler geçmiş, sabah olmuş ve okula gelmiş olmama rağmen hâlâ geçmiyordu bu utanma duygusu, aksine sanki her geçen dakika beni daha da etkisine alıyordu. Bunun sebeblerinden biri de okul çıkışında Heeseung'ın beni almaya geleceği gerçeği olabilirdi. Her geçen saniye o ana daha da az kalıyordu. Acaba her şeyi unutmuş muydu? Yoksa her şey hafızasında berrak bir şekilde bulunuyor muydu?
Aklıma dün geceki anlar tekrar dolarken, gözlerimi kapatıp hayalimde canlanmasına izin verdim.
Üzerimizi süzdüm. Başta yan bir şekilde kucağında oturuyordum fakat öpüşme sırasında bacaklarımı iki yana açıp oturmuştum fark etmeden sanırım. Kendime biraz olsun gelebildiğimde başımı kaldırıp konuşmak için ağzımı araladım fakat o sırada birdenbire Heeseung'ın başı yana düştü ve gözleri kapandı. Ağzım açık öyle kalırken, buna isyan etmeme kalmadan cam tıklatıldı. Korkuyla cama dönüp Heeseung'ın kalçamdan belime çıkmış elini itiyordum. Sanki hâlâ kucağında değilmişim gibi... Hayır, yanlış anlaşılma da diyemezdim. Çünkü
değildi!Camın önündeki kişiyi görmem ile öylece kaldım. Camın diğer tarafında daha önce görmediğim, yüzüne aşina dahi olmadığım bir adam bulunuyordu. Utançtan ayak tırnaklarıma kadar kızardığımı hissedebiliyordum. Adam ile kısa bir bakışmamız oldu. Ben ona şaşkın ve utanarak bakarken o telaşlı gibiydi. Adam cama tekrar vurup kapaıyı açmamı belirten birkaç el hareketi yaptığındaysa, irkildim ve dediklerini dinledim. "Hanımefendi ben, beyefendinin şoförüyüm." Diyordu. Sesi cam kapalı olduğu için boğuk geliyordu ama anlayabildiğim buydu. Birkaç saniye içinde Heeseung'ın şoföründen bir ara bahsettiğini hatırlayarak ve adamın üzerindeki elbiselerinde şoför kıyafeti olduğunu algılayarak, elimi kapıya atıp açtım. Orta yaşlarında olan ve çok olmasa da hafiften kilolu olan bir amcaydı.
Adam ben kapıyı açar açmaz daha fazla itmeme izin vermeden kendisi kapıyı hızla açmıştı. Süratle utanç verici pozisyonumuzdan kurtulmak adına arabadan inerken bir yandan da Heeseung'ın sert esen rüzgar yüzünden üşüyeceğini düşünerek kapıyı kapattım. Kollarımı birbirine dolayıp titrememeye çalışırken adam tekrar konuşmaya başlamıştı. "Kusura bakmayın, beyfendinin söylediği zamandan önce geldim ama acil bir durum var." Kaşlarım çatıldı. Acaba ailesinden birine mi bir şey olmuştu da bu adam böyle telaşlıydı? "Nedir bu acil durum?"
"Beyfendinin babası beni az önce aradı ve onun nerede olduğunu sordu. Sanırım telefonlarını açmamış. Ben de dolaşmaya çıktığımızı ama içkiyi biraz kaçırdığını söyledim. O ise ısrarcı davranıp onunla konuşmak istediğini söyledi sürekli. Beyfendinin uyuduğunu söyleyip kandırdım ama onu on beş dakika içerisinde uyandırıp aramam ve onlar konuşurken beyfendiyi evine götürmemi söyledi." Adamın can havli ile söyledikleriyle ben de telaşlandım. Hemen başımı salladım ve kapattığım kapıyı açarak Heeseung'a doğru eğildim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Truthfulness/Courage | Lee Heeseung
FanfictionŞişenin soru kısmı ona diğer kısmı da bana bakacak şekilde durduğunda gergince dudağımı ısırdım. "Doğruluk mu, cesaretlik mi?" Sakin sesi ile biraz olsun rahatlasamda kalbim hâlâ hızlı hızlı çarpıyordu. Bu oyun beni geriyordu. "Cesaretlik." Doğrulu...