Playist:
Why You Only Call Me When You're High...
"Daha çok koy!" dedim, elimdeki çatalla masaya vurup huysuz bir tonda bağırırken. Yanımda oturan Wooyoung ise bu hâlime göz devirmiş ve o da hemen ağzını aralayıp konuşmuştu. "Bana da! Hatta en çok bana!" Kaşlarım çatıldı ve elimle omzundan ittirdim biraz. "Ya, Kim Soo Bin! Ne yapıyorsun sen?" Eğer kendini son anda masayla tutmasaydı bar taburesi şeklindeki tabureden az kalsın düşecekti. Sahi, neydi bu taburenin adı?.. Başımı iki yana salladım. Bana ne canım taburenin adından! O benim adımı bilsindi.
İşaret parmağımı kaldırdım ve dudağımı yalayıp yutkunduktan sonra tabureye sallamaya başladım. "Bak bana, benim adım Kim Soo Bin! Benim adımı bundan sonra bileceksin ve her geldiğimde bana hürmet edeceksin! Sen ki bir taburesin, benim gibi bir kedi kraliçesi senin adını bilmek zorunda değil ama sen benim adımı bilmek zorundasın. Anladın mı beni!" Sonda biraz daha bağırarak konuştuğum için boğazım biraz acımıştı. Bu yüzden hafifçe öksürüp bu sefer de odağımı Wooyoung'a çevirdim. Ona da işaret parmağımı tehdit eder gibi sallarken konuşmaya başladım. "Sana gelince, kimse bir kraliçeden fazla isteyemez! San, en çok bana dolduracak! Sen de böyle dediğin için benim gazabıma uğrayacak ve zindana atılacaksın!"
Başımı çevirdim ve etrafta gözlerimi dolandırmaya başladım. "Muhafızlar! Neredesiniz? Kraliçeniz çağırıyor! Çabuk gelin ve kraliçenize saygısızlık eden bu çobanı zindana atın. Derhal!" Gelmeyen muhafızlarla kaşlarım çatıldı ve ayağa kalkıp bağırmak için yeltendim ama önüme konan tabakla durup yerime yeleştim. Anında az önce olan olaylardan sıyrılıp başımı kaldırdım ve gülümsedim. "San! Sen benim en ama en çok sevdiğim saray görevlimsin! Bak bu muhafızlar hiç sözümü dinlemiyor." Dudak büzdüm. "Halbuki sen hep her dediğimi yapıyorsun. Bence biz evlenelim ve sen de kral olunca güçlerimizi birleştirip onların hepsini öldürelim!" Ben, kötü kadın kahkahası atmaya başladığım sırada; San, şaşkın gözleri ile bana bakıyordu. Wooyoung da bana karşı birkaç şey diyordu ama onu dinlemiyordum.
Kahkaha atmayı aniden bıraktım ve elimdeki çatalı bırakıp ellerimi birleştirip havaya kaldırıp, kafamı da eğdim. "Afiyet olsun, yemek için teşekkürler!" Arından hızla çatalı alıp patates kızartmalarını yemeye başladım. Bazısı yanık, bazısı da çiğdi ama o an bana dünyanın en güzel yemeği gibi gelmişti. Wooyoung'ta beni taklit etmiş ve o da yemeğini yemeye başlamıştı. "Hadi ilk bitiren kazanır! Sona kalan çürük yumurta olurr." dedi heyecanla. Hemen başımı salladım ve ağzım dolu olduğu halde konuşmaya başladım. "O zaman çürük yumurta olmaya hazırlan!" Ağzımdaki patates parçaları San'ın yüzüne doğru uçmuş ve biri gamzesine, diğeri de dudağının kenarına yapışmıştı. Fakat ben, hiç ona dönmeden hızla yemeğimi yemeye devam etmiştim.
"Ne yapacağım ben sizinle..."
—
Ben öğürmeye devam ederken, San saçlarımı arkamdan topluyordu. Klozete kusuyor olmak midemi daha da bulandırmış ve ne kadar yediğim içtiğim varsa boşaltmaya başlamıştım. Midem kusmaktan büzüşmüş ve acımıştı. Ağzımda acı ve ekşi karşımı tat vardı. Sonunda içimdeki her şeyi kusup biraz rahatladım ve San'ın yardımı ile ayağa kalktım. Ter, alkol ve kusmuk kokuyordum. Berbat haldeydim ve kustuğum için de bir farkındalık kazanmıştım. Karşısında berbat halde olduğum için iğrendiğini düşünüp beni kaldırırken tuttuğu kolları arasından sıyrıldım ve hafif başım dönerken klozetin kapağını kapatıp üstüne oturdum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Truthfulness/Courage | Lee Heeseung
FanfictionŞişenin soru kısmı ona diğer kısmı da bana bakacak şekilde durduğunda gergince dudağımı ısırdım. "Doğruluk mu, cesaretlik mi?" Sakin sesi ile biraz olsun rahatlasamda kalbim hâlâ hızlı hızlı çarpıyordu. Bu oyun beni geriyordu. "Cesaretlik." Doğrulu...