Playist:
Doja Cat-Streets...
3 yıl sonra...
"Deli sürtük!" diye adeta hırlayarak konuşan kıza karşı gözlerimi devirdim ve "Evet, buyrun benim?" dedim. Kız kendince söylediği hakareti kabul etmeme şaşırmış bir ifadeyle yüzüme bakarken, yüzüme yavaşça bir gülümseme yayıldı. "Salak mısın?" Durup düşünüyormuş gibi yaptıktan sonra dişlerimi göstererek gülümsedim ve "Bak o ben değilim." dedim.
Sinirleri ile oynadığımı ve birazdan patlayıp bana saldıracağını biliyordum ama onun kuduz bir köpek gibi benim sakin sakin söylediklerime sinirli bakışlar atarak cevap vermesi, bana haz veriyordu. Üstelik saatlerdir burada sıkıldığım için bana da bir nevî eğlence çıkmıştı. "Kızım sen manyak mısın ya? Bu ne biçim kafa, içtin mi? Anlayamıyorum ki!" Kendimi tutamayıp çok kısa bir süre güldükten sonra gözlerim onunla buluşur buluşmaz gülümsemeyi bıraktım ve sert bir bakış attım. "Ne manyağım ne de salak ama 'sürtük' ismi hoşuma gitti. Çünkü sürtükler her zaman kazanır." Tek nefeste sinirli bir şekilde söylediklerimin ardından derin bir nefes aldım. "Şimdi daha fazla seninle uğraşmak istemiyorum. Kendin mi gidersin beni mi göndereyim?"
Daha fazla dengesiz tavırlarıma ve sert bakışlarıma dayanamayan kız, sinirli bir nefes verip arkasını döndü ve ilerlemeye başladı. Sinirle bir reyona tekme atacağı zaman ayağı tam tekme atmak için havalandığında, "Dikkat et, ödetirim!" diye bağırdım arkasından. "Biliyorsun ki 7/24 kamera çekimi yapılıyor. " Bana dönüp ters bir bakış attığında göz göze geldik ve ben tatlı bir şekilde gülümseyerek başımı sağ omzuma doğru eğdim. "Hatırlatayım, dedim!"
Kız; kızgın bir boğadan farksız, çizgi filmde olsak başından dumanlar çıkarak çizilecek bir karakter gibi ilerlemeye devam etti ve çıkış kapısını bularak-sonunda- açıp gitti.
Koca markette tekrardan yalnız kaldığım için oflayıp kendim için koyduğum sandalyeye kurulup telefonumu elime aldım. Bir yandan telefonumla ilgilenirken diğer yandan, bir elimi saçıma dolamış ve bacak bacak üstüne atmıştım. Siyah dar pantolonum canımı acıtmaya başlamıştı. Keşke sabah geç kalmayıp elime geleni giymeseydim.
Telefonumda birkaç tuşa basarak saatin sabaha karşı üç olmasını umursamadan, Wooyoung'u ararken içimden kötü kadın kahkahaları atıyordum. Çünkü biliyordum ki şu an kesinlikle uyuyordu. "Ne var, ne var, ne!" diye bağırarak telefonu açtığı için yüzümü buruşturup telefonu kulağımdan uzaklaştırdım. Birkaç saniye sonra tekrar kulağıma dayadım. "Yavaş be hödük!"
"Asıl sana yavaş, asıl sensin hödük! Bu saatte beni arama, demedim mi sana?" Gülümsedim. "Dedin ama acil bir şey olursa da ara, dedin. Hem San da şu an çalışmıyor olsa onu arardım ama çalışıyor. O yüzden seni aradım." Telefonun diğer tarafından bir oflama geldi. "Evet ama duyduğum kadarıyla şu an acil bir durum yok." Bacak bacak üstüne atarken gözlerimi bilgisayar ekranındaki kameralara çevirdim. "Benim şu an çok büyük bir problemim var ama!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Truthfulness/Courage | Lee Heeseung
FanfictionŞişenin soru kısmı ona diğer kısmı da bana bakacak şekilde durduğunda gergince dudağımı ısırdım. "Doğruluk mu, cesaretlik mi?" Sakin sesi ile biraz olsun rahatlasamda kalbim hâlâ hızlı hızlı çarpıyordu. Bu oyun beni geriyordu. "Cesaretlik." Doğrulu...