-10-

1.4K 66 32
                                    

10.BÖLÜM : GEÇMİŞ, GEÇMEMİŞ

"Ve bir kurban, sıradan bedeni ile karanlıktan doğma bir griyi kucaklayan."

Bölüm Şarkısı : Justin Timberlake-Mirrors

Yakalayamaz kii," diye bağırıyordum.

Evimizin küçük bahçesinde koşuyordum. Abim peşimdeydi. En çok sevdiğim oyunu oynuyorduk.

"Ebeleyeceğim seni, Irmak!" dedi Kıvanç.

Bir yandan kaçıyor bir yandan da kıkırdıyordum.
Kıvanç, açtığım mesafeyi çabucak kapatıyordu. Tekrar hızlandım. Önüme çıkan kaya parçasını farkedemeyerek yere sertçe kapaklandım.

"Ah!!" diye inledim acıyla.

Kıvanç hızla yanıma gelerek eğildi. Parçalanmış dizime bakarak iç çekti. Gözyaşlarım yere düşerken bana sıkıca sarıldı.

"Özür dilerim kardeşim. Hepsi benim suçum," dedi.

Hüzünlü sesine gülümsedim.

"Senin suçun yok ki düştüm," dedim burnumu çekerek.

Beni nazikçe kucağına alarak eve götürdü. Annemler derneğin brançına gittiği için evde hizmetçiler dışında kimse yoktu. Kıvanç beni koltuğa oturttu. Yukarıdaki banyoya çıktı. Kısa süre sonra elindeki ecza kutusuyla yanımda diz çöktü. Oksijenli suyu pamuğa birazcık döktü. Dizimin üzerine hafifçe sürttü. İnleyince üflemeye başladı. Bir eliyle de yelpaze görevi görüyordu.

"Tamam bak bu son canının yanması olacak. Senin canını asla yakamayacaklar. Kimse benim kızkardeşime zarar veremeyecek. Hatta taş bile," dedi.

Sesi on dört yaşındaki bedenine göre oldukça kararlı bir yetişkin gibi çıkmıştı.

***

Gözlerimi aniden açtım. Uyuyakalmıştım. Rüyama Kıvanç'la olan bir anımı misafir etmiştim. O, 14 ben ise 8 yaşlarında falandım. Oynadığımız kovalamaca oyununda düşmüştüm. Benimle ilgilenmişti. Bana asla zarar gelmeyeceğini söylemişti. Ancak beni öldürmeye çalışmıştı. Kalbime saplanan acının tarifi imkansızdı. Sanki biri onbin parçaya bölüyordu. Benim ise tek yaptığım halime ağlamaktı. Bir eli sırtımda hissedince gerildim. Sırtımı okşayan parmaklar usulca bir aşağı bir yukarı kayıyordu. Tanıdık erkeksi koku burnuma dolunca derin bir nefes aldım. Yanımdaydı. Tüm gece olmamasına rağmen şu an yanımdaydı.

"Günaydın," diye mırıldandım.

Sesimin fısıltılı çıkmasına alışmıştım artık. Cevap vermeden sırtımı okşamaya devam etti. Parmaklar daha sonra vurmaya başladı.
Kaşlarımı çattım. Artık dokunuşlar okşamayı geçmiş minik vuruşlara dönmüştü. Dirseklerimden destek alarak arkamı döndüm. Minik bir yaramaz yatağa yatırılmıştı. Sırtıma vuran minicik beyaz eli avucuma alıp öptüm. Umut'un meleksi yüzüne bakınca her şeyi unutabilirdiniz. Minik bedeniyle debelendi.

"Günaydın de anneye," dedi Batın gülerek.

Gülüşünü seyre daldım. Umut kadar kusursuz, Umut kadar çocuksu, Umut kadar masum, Umut kadar mutluluk vericiydi. Tek sorunu bunu çok sık tekrarlamamasıydı. Oysa insanlardan iyi yanınızı saklamak sizi itici ya da kötü yapardı. Batın bu tanımda ikisine de uyuyordu. Soğuk ve sert görüntüyü kendine ilke edinmişti. Çocukluğuna bağlı diye haykırsa da iç sesim susturdum. Geçmişe bir sünger çekmeden nasıl yaşabilirdiniz ki?
Bu konuda rekorlar kitabına girecek kadar iyiydim.
Batın yataktan hafifçe kalktı. Umut bebeklere özgü konuşma şekliyle odaya ses şovu yapıyordu. Bebek diliyle bana bir şeyler anlatıyor gibiydi. Dikkatle beni süzüyor. Bir şeyleri uğulduyormuş gibi söylüyordu.

Siyahın ŞafağıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin