36. KAYIP
"Acı, bir pranga misali boynumuza astığımız yegane mücevherimizdi."
Bölüm Playlist
Berlin-Take My Breathe Away
George Michael-Careless WhisperBelki de en büyük dargınlığım hayataydı. Yaradana değildi sitemim lakin bir özür borcu vardı bana hayatın. Bunca acımasızlığın tam ortasına bıraktığı ruhum, bölük pörçükken gülüp geçtiği için kocaman bir özür borcu vardı. Dilimin acının her tadına aşikar olduğunu düşünüyordum. Şu an tattığım acı çok başkaydı. Diğerleri yanında çok hafif kalıyorlardı.
"Hala tek kelime etmiyor mu?"
Gülümsedim. Kendi sesim bile bana küsmüştü. Benliğimle aramda bir duvar vardı. Kendime erişemiyordum.
"Hayır."
Batın...
Öyle çaresizdi ki sesindeki tını bir miktar da olsa içimi acıtmıştı. Başımı yavaşça çevirip ona baktım. Güzel yüzü bitkindi. Sakalları öyle uzamıştı ki onu ilk kez bu kadar perişan görüyordum. Ona baktığımı farkettiğinde yanıma gelip önümde diz çöktü. Elimi iri avucunun arasına aldı. Bir süre okşadıktan sonra dudaklarını hafifçe elime bastırdı. Öylece durdu. Dakikalar ağır ağır yelkovandan düşerken dudaklarından dökülen bir hıçkırık elimin üstünde boğukça çıktı.
"Yapamadım yine." Sesi çaresizdi. Umutsuz ve bir parça da kırgındı. "Yine bulamadım onu."
Tek bir cümle defalarca dolandı zihnimde.
"Yine bulamadım onu."
"Yine bulamadım onu."
"Yine bulamadım onu."
İç çektim. Tam dört aydır aynı sonuçla karşılaşsak da hala alışamamıştık. Elimi çekeceğim sırada elime asıldı ve kendine doğru çekti. "Lütfen, Irmak. Ne olursun bir şey söyle. Bağır, kız ama bir şey söyle. Sesini özledim, Irmak. Aylardır tek kelime etmiyorsun. Ne olur bir şey de. Ne olursa. Yeter ki konuş, güzelim. Yeter ki konuş."
Diğer elimi usulca kaldırarak Batın'ın yanağına koydum. Hafifçe gülümsedim. Tek yapabildiğim buydu. Dudağımı aşındıran kelimeleri birer birer yutuyordum. Belki de konuşmanın beni yıkmasından korkuyordum.
Bir anne evladından koparıldığında ne hissedebilirdi?
İçim paramparçaydı. Batın ve diğerleri benim bu tavrıma anlam veremiyordu. Oysa benden istedikleri ağırdı. Hayatıma öylece devam edemeyecek kadar ağır. Ruhu bedenini terketmiş bir insanın yeniden yürümesini beklemek gibiydi. Cılız bir umuttan ibaretti.
"Abi!"
Kutay'ın sesi tüm evde yankılanıyordu. "Abi? Irmak? Nerdesiniz çabuk gelin."
Batın'la kısa bir an bakışarak ayağa fırladık. Odadan salona öyle hızlı gelmiştik ki zaman kavramı o an yok olmuştu. İçimden sayısız kez dua etmeye başladım.
'Lütfen, bu kez güzel bir haber olsun.'
Herkes salona o kadar hızlı intikal etmişti ki o sıra anlamıştım içinde bulunduğum ailenin her bir ferdi aynı amaç için buradaydı. Ertürk ailesi, canından olan küçük yabancıyı arıyordu. Yüzünü görememiş ve kokusunu dahi alamamış anneyle beraber.
"Bir ipucu yakaladım."
Kutay'ın cümlesi havada bir süre asılı kaldı. Herkes tepkisizce bekliyordu. Bu cümleyle başlayan her şey dört aydır başarısızlıkla sonuçlanıyordu. Umut etmekten yorulan bedenlerimiz bir umuda daha yelken açmaya korkuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyahın Şafağı
Подростковая литератураGeçmiş, en çok geçmediğinde can yakardı. İntikam, en çok ölümle şahlanırdı. Ve aşk, en çok yaşamın kıyısında bir dar ağacında sallandığınız an doğardı. Siyaha batmış hayatların, aydınlıkla kavuştuğu noktadır şafak vakti. Ve bu hikayede siyahın ş...