Merhaba cancağızımlar.
Öncelikle bölüm kısalığı için üzgünüm sınav dolayısıyla kendimi verememiştim ama diğer bölümlerle telafi edeceğim. Umarım beğenerek hikayemize destek olursunuz :)
Ve yeniden dengesizliğimi kullanarak hikayenin adını değiştirdiğimi, mahçubiyetle bildiririm. Affınıza sığınıyorum.
Ayrıca sınava giren arkadaşlara 'Geçmiş olsun'.
İnşallah işaretlediğiniz her soru, doğru çıkarak sizi hayallerinize yaklaştırır.
Keyifli okumalar :)16.BÖLÜM : BEKLENMEYEN
"Çocuk masumiyeti taşıyan ruhlar yaşlanmaz."
&
Çocuk neydi?
Kimdi çocuk?
Kocaman yüreğine sığdırdığı dünyanın kahramanıydı.
Çocuk doğar, büyür ve yüreğinde bir dünya kurar. Gerçek dünyadan tamamıyla farklı olan bir dünya. O dünyada kötülük yoktur. Her karışına iyilik ekilmiştir tohum tohum. Acı yerine mutluluk edaları yankılanır her köşesinde.
Çocuk, bir hamur.
Nasıl şekillendireceği ebeveynine kalmış bir körpecik, tazecik.
Ya iyilik vereceksin arşa erişecek, ya kötülük vereceksin yeraltı karanlığına karışacak.
'Kötü çocuktum ben' demişti Batın.
Nasıl yer buldurmuştu ki saflığa çiçek açan bedeninde? Reva mıydı mahallede top koşturmak için yaratılmış küçüğe?
Batın, babasının hatasını minik omuzlarına yüklemişti. Hata yapmasaydı ebeveyni, kötülüğe düşer miydi kendisi?
Çocuk, ebeveyninden izler taşıyacak. Ya iyilik dolu gözlerle bakacak dünyaya, ya nefret fırtınaları estirecek etrafa. Senin, kurduğu dünyasına ettiğin fedakarlıklarla yaşayacak. Ya mutluluk dolu hayallerin kaydırağından kayacak yada bir gülüşün asırlarca özlemini kuracak. Çocuk, dünyasında sen ne dersen anlamayacak. Belki mızmızlanacak. Çocuk, dünyasına bırakacağın ya en büyük mirasın yada en ağır cezanın sahibi olacak.Batın, en ağır cezanın sahibi olmuştu. Babası, gözlerinin önünde annesini öldürmüştü. 11 yaşında bir çocuk için dibe vurmak adına sağlam bir sebepti yaşadığı. Gözlerine çöken hüzünle bana döndü.
"Seni babam olacak adamla tanıştırayım, kaçak gelin," dedi gözlerindeki duyguya eşlik eden ses tonuyla.
Bakışlarını koltukta uzanan yaşlı adama çevirdi. Adam, oldukça çökmüş bedeniyle uzanıyordu. Gözlerindeki yorgun ifadeyle Batın'a baktı. Batın, yanına doğru gittiğinde yaşlı adamın dudakları yukarı doğru kıvrıldı. Adam, kurumuş dudaklarını usulca oynattı. "Sen mi geldin genç adam?"
Batın başını nazikçe salladı. "Ben geldim efendim."
Salonun ortasında öylece duruyordum. Gözlerimin önünde yaşanan sahneyi aklım alamamıştı. Batın'ın halası usulca yanıma geldi. Ona döndüm. Gözlerinde Batın'dan izler vardı. Batın, halasına çekmiş olmalıydı. Halası da gri gözlere sahipti. Ancak Batın kadar açık bir gri değildi. Siyahın kardeşi olan gri gibiydi. Bakışlarını Batın ve babasına çevirdi. Batın, babasının elini tutmuş ve usulca bir şeyler konuşuyorlardı.
"Batın'ı bir komşu çocuğu sanıyor," dedi halası iç çekerek.
Kaşlarımı çatıp ona döndüm. "Nasıl yani?"
"O adam, Batın'ın babası Ender Ertürk. Beş senedir Alzheimer hastası. Batın'ı hatırlamıyor. Hatırladığı tek şey öldürdüğü karısı Melek. Onu öldürdüğünü unutmuş. Doktora göre Alzheimer hastalarının bir çoğu en çok sarsıldığı olayı, ilk önce unuturlar," dedi.
Şaşkınlıktan küçük dilimi yutacak kıvama gelmiştim. Batın, babasından nefret ederek büyüdüğünü anlatmıştı. Hemde beni kolları arasına alarak anlatmıştı. O anın tesirini unutmam mümkün değildi. Bu yüzden dediği şeyleri de çok net hatırlıyordum.
![](https://img.wattpad.com/cover/32617810-288-k363001.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyahın Şafağı
Teen FictionGeçmiş, en çok geçmediğinde can yakardı. İntikam, en çok ölümle şahlanırdı. Ve aşk, en çok yaşamın kıyısında bir dar ağacında sallandığınız an doğardı. Siyaha batmış hayatların, aydınlıkla kavuştuğu noktadır şafak vakti. Ve bu hikayede siyahın ş...