26.BÖLÜM : CANA CAN
"Haydi durma, dokun geçmişimden kopup gelen her yaraya. Zira, zaman ilaçtır derler ya yalan, benim ilacım senin küçük parmak uçlarında."
Bölüm Şarkısı: Mariah Carey-My All
Batın denince aklıma düşen tek şey siyahtı. Zifiri, koyu bir siyah. İçine parlaklık bile düşmemiş bir siyah.
Mat ve kusursuz.Batın'ı sevmek bir bakıma ölmekti.
Gri bakışları ölümü fısıldayan sonsuz bir vadiydi ve siz bu vadide ölmeyi, yaşamaktan daha cazip bulabilirdiniz.
Batın'ı sevmek bir bakıma yanmaktı.
Alevlerin ortasına düşmüş bir siyaha, yanmaktı.Bundan birkaç yıl öncesinde biri çıkıp, sen günün birinde çok seveceksin dese inanmaz, hatta gülüp geçerdim. Oysa şimdi delice bir aşkın ortasında kapana kısılmıştım ve her geçen gün biraz daha bağlanıyordum bir başka bedene. Gözlerinden fırlayan delici, gri bakışları satır satır yazılıyordu yüreğime.
Artık biliyordum, Batın Ertürk benim kaderimdi ve insan kendi kaderinden kaçamazdı.
Şimdi ise kaderimin son demindeydim. Kollarıma aldığım gri güzellik terden sırılsıklam olmuş ve bazen kesik kesik inliyordu. Kendi acımı, yaramı unutmuştum. Elimde kalan küçük bir umutla burnumu çekerek alnına öpücük kondurdum.
"Batın, bize bunu yapma olur mu?"
Çaresizlik.
Çare, bulunmadığı anda çare siz olurdunuz. Ancak ben Batın'a nasıl çare olacağımı bile bilmiyordum. Nefesim soluk borumu yakıyordu. Havada asılı duran ölüm kokusu içime her çekişimde sanki boğazımda toplanıyor ve koca bir yumru oluşturuyordu. İçten içe öldürüyordu.
Batın'ın başını avucumda sabit tutmaya çalıştım. Sırtında oluşan kurşun yarasına kompress yapmak için gömleğimi çıkardım. Japone kol, bordo gömlek kanla buluştuğunda, bordo, kırmızıyı hiç yabancılık çekmeden kendine kattı. Gömleği bastırdığımda keskin bir şekilde inledi.Panikle gözlerine baktım. Başını iki yana salladı. "İyiyim, devam et."
Çabalayarak konuşuyordu. Kelimeleri havayla buluşamadan dudaklarına geri düşüyordu. Acısı her saniye daha da katlanıyordu. Eğilip yanağından öptüm.
"Beni böyle sevmen için her gün yaralansam mı acaba?" diye muziplik yapmaya çalıştı.
Ancak sesi, kesik kesik aldığı nefeslerden dolayı zor duyuluyordu. Başımı hızla iki yana salladım. "Hayır, Batın Ertürk. Sen sapasağlamken de ben, seni böyle sevebilirim."
Yüreğimi göğüs kafesimden sökmeye çalışan acı, her dakika katlanıyordu. Batın'ın iniltileri yükseldikçe çaresizliğime hapsoluyordum. Gözleri artık iyice kapanmaya başladığında panikledim.
"Hayır, Batın hayır. Şimdi değil. Şu an değil. Ne olur yapma bunu."
Elini yavaşça kaldırıp yanağımı okşadı. Yüzünde kırık bir tebessüm vardı ama bakışları kör bir adamın boşluğa bakmasından farklı değildi. Gri cenneti tepkisiz ve neredeyse parıltısızdı.
Bende elimi uzatıp yanağına dokundum. "İyileşeceksin tamam mı? Sakın durduk yere iş çıkarma başımıza. Sakın gitme."
Sesim içler acısı bir şekilde çaresizlik kokuyordu. Burnumu çekip etrafa bakındım. Kimse yoktu. Umudumu kaybetmek üzereydim ve bundan ölesiye nefret etmiştim.
Batın ise beni farketmiyor gibiydi. Eli yanağımdan düştü ve kucağına çarptı. Bir kere usulca havada sekleyip tekrar düştü. Başı hafifçe sağa doğru kaydığında, gözlerindeki son gri parıltıda kaybolmuştu. Adını, umudunu içinde öldürmüş bir insanın ses tonuyla haykırdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyahın Şafağı
Fiksi RemajaGeçmiş, en çok geçmediğinde can yakardı. İntikam, en çok ölümle şahlanırdı. Ve aşk, en çok yaşamın kıyısında bir dar ağacında sallandığınız an doğardı. Siyaha batmış hayatların, aydınlıkla kavuştuğu noktadır şafak vakti. Ve bu hikayede siyahın ş...