-28-

738 35 185
                                    

Merhabalar.

Bölüme geçmeden önce birkaç şey söylemek istiyorum.

İlk olarak hikayemize destek olan, okuyup yorumlarını esirgemeyen herkese sonsuz teşekkürler. Yanımda olmaları her zaman bana güç veriyor, yazma isteği aşılıyor.

Sizden bir emek veren olarak isteyebileceğim tek şey hiç şüphesiz ki desteğiniz.
Lütfen arkadaşlar, okuduğunuzda destek olmayı ihmal etmeyin, çok görmeyin.

Unutmayın, bir başarı asla yalnız elde edilmez. Hikayemiz bu sayıya ulaştıysa bunun sebebi sizlersiniz. Bu yalnızca benim değil, sizin, hepimizin başarısıdır.

Şimdiden hepinize sonsuz teşekkürler.

Bir diğer konum, bölüm aralarının uzun olması.
Evet, çok haklısınız ki bölüm araları çok uzun. İnanın böyle olması beni de üzüyor. Elbetteki yaptığım bu şeyin bahanesi zayıf gelecektir. O zaman yazmaya başlamasaydın diyebilirsiniz. Ki burada sadece okuyucu olduğum zamanlarda bende bazı arkadaşlar için demiştim. Şimdi anlıyorum ne kadar zor olduğunu. Cidden yazma işi fazla zahmetli ve pür dikkat isteyen bir iş. Ne yazık ki okulumdan dolayı bir ilgiyi veremiyorum. Sağlık öğrencisiyim ve günümün çoğu laboratuarda geçiyor. Vakit bulduğum her dakika yazmaya çalışıyorum. Bunu telafi etmeye çalışacağım. Sizden sadece bu konuda anlayış bekliyorum.

Bu bölümü çok uzun yazmayı düşünüyordum ancak malesef evdeki hesabım çarşıya uymadı. Bunun için ise çok çok özür diliyorum sizlerden.

SEVİLİYORSUNUZ.

ALEYNA ER

28.BÖLÜM : ÖLÜM

"Ölüm, akıllı bir adamı hiçbir zaman apansızın almaz ; o her zaman gitmeye hazırdır."- Jean De La Fontaine

Bölüm şarkısı : Pink Floyd-High Hopes

3 AY SONRA

Kara toprağın üzerine düşen yağmur damlaları sanki ölü topraklara hayat vermek ister gibi gürültüyle düşüyordu. Havada asılı duran matemin ciğerleri dağlayan keskin kokusunu silmek isteyen yağmur alana bir örtü gibi hakimdi. Belli aralıklarla sıralanmış mezarlara baktıkça içi acıyordu genç kadının. Adımını yavaşça atarak ilerledi. Her bir mezar taşına baktı. Doğum tarihleriyle ölüm tarihlerini aklından hesaplıyordu. 73 yaşında bir teyze. 65 yaşında bir amca. 82 yaşında belki 7 torun görmüş bir dede. Son zamanlarını torunlarını severek harcamış, ton ton bir nine olarak yatağında ölmüş 80 yaşında bir babaanne. Sol yanı acıdı genç kadının. Yaşça küçücük olan tek beden canından bir parçaya aitti. Ölüm zamansızdı diye düşündü. Beklemiyordu hayatı dolu dolu yaşayıp bitirmeyi. Bu teyzelerin, amcaların arasında gencecik duran bedenin mezar taşına kaydı gözü. Gelmişti. Adım atmayı kesti. Buğulu gözlerinin seçebildiği ölçüde mezar taşına baktı. Yüreği öyle bir sıkıştı ki nefes alamadığını hissetti bir an.

Oysa böyle hayal etmemişti. Her şey güzel olacaktı. Böyle diyordu içindeki ses. Mutlu bir yuvada tüm sevdikleri yanı başındayken yaşlanacaktı. Bu hayali şimdi çok uzak gözükmüştü gözüne. Mezar taşının kenarına usulca oturdu. Boğazına yapışan sıtmalı kelimeleri yutmak istiyordu. Sırtına binen suçluluk duygusu bir bıçak gibi kazıyordu tenini. Toprağın altına giren hayat dolu bedenin üzerinde ellerinin izi vardı. Bir bakıma katiliydi. Ölümüne sebebiyet verdiği masum bedenin hayat saçan gözleri düştü zihnine. Bal köpüğü rengindeki eşsiz gözler. Yağmurun ıslattığı ve koyu kahveye dönüştürdüğü toprağı eliyle usulca okşadı. Mezar taşında yazan isime derin derin baktı.

Siyahın ŞafağıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin