Merhaba arkadaşlar.
Uzun bir ara verdiğimin farkındayım. Hatta bu yüzden var olan okuyucularım bile hikayeyi unutmuş olabilirler. Bunu için özür dilerim. Umarım beklemenize değen bir bölüm olmuştur.Oy ve yorumlarınızı bekliyorum.
24.BÖLÜM : OYUN BİTTİ
"Her son bir veda değildir. Bazı sonlar yeniden doğuşun başlangıcıdır."
Bölüm Şarkısı : Bruno Mars-It will rain
Nasıl hissedeceğimi bir türlü hissedemiyordum.
Acıyı, kemiklerimde yükselen adrenaline karıştığı için hissedemediğimi düşünüyordum.
Oysaki kısacık saniyede milyonlarca hissiyat bedenimden geçmişti.
Kimisi teğet, kimisi direkt.
En çok hissettiğimse kalbimdeki tarifsiz sıkışıklıktı. Bir anda, çektiğim oksijen bile ciğerlerimi yakmaya başlamıştı.
Silah sesi.
Namludan gürültüyle fırlayan metal, küçük mermi.
Bir ten.
İsabet alınmış, savunmasız bir ten.
Batın Ertürk'ün kusursuz teni.Kendimi bilmez halde apartmanın içine doğru adım attığımda biri kolunu belime dolayarak beni çekti.
"Gitmeliyiz, Irmak," dedi Rüzgar. Ses tonu afalladığının soyuta karışan somut kanıtıydı.
Başımı hızla iki yana sallarken öne doğru debelendim. Güçlü kolunu bedenime kafes etmişti ve çıkmamı güçleştiriyordu. Çoktan hıçkırığa boğulan sesim garip tonlarda çıkıyordu. Kesik kesik nefeslerimde boğuluyordum.
"Ona bişey oldu. Ona bişey oldu," diye tekrarladım.
Beni geriye doğru sürükledi. "Gitmeliyiz, Irmak. Seni koruyamazsam cezası ağır olur."
Beni kendine çevirdi ve kollarımdan tutarak hızla sarstı.
"Bana bak," dedi. "Irmak, bana bak."
Boş gözlerle ona döndüm. Gözlerindeki ifade garipti. Hatta neredeyse ifadesiz. Yarı saydam bir görüntüde endişe vardı.
"İçerideki Batın. Normal birinden bahsetmiyoruz. Emin ol birazdan elini kolunu sallayarak şuradan çıkar. Ama biz yapamayız. Onlarla mücadele ederken burada durarak ona da engel oluyoruz. Bizi güvende sanıyor bu yüzden hemen buradan gidelim," dedi ve kolumu tutarak yolcu koltuğuna doğru çekiştirdi.
Çabalayarak kolumu kurtarmaya çalıştım. "Gitmeyeceğim, bir şey olursa hepimize olsun."
Ancak ne yapmaya çalışırsam çalışayım güçlü kollarından bedenimi kurtaramadım. Bütün gücüyle beni arabaya, Sertaç'ın yanına bindirdi. Sertaç'ın dağılmış ve yarı afallamış suratını görünce bilincim az da olsa yerine gelmişti. Bir kardeş dürtüsüyle Batın'a duyduğum yoğun endişe yerini Sertaç'a duyduğum endişeye bıraktı. Rüzgar çoktan yolcu koltuğuna geçmiş, arabayı çalıştırmış ve geriye doğru sürmeye başlamıştı.
Kalbimdeki fırtınanın bastırdığı tüm duygular bedenimi ele geçirirken Sertaç'ın başını yavaşça göğsüme yasladım. Gözlerim buğulanmaya başladığında ürkütücü apartmanın siyah görüntüsü gittikçe küçülüyordu.
Burdan sonrası hiçlikti.
Sanki zihnim kağıttı ve birileri yaşadığım her kareyi yavaşça siliyor ama tortularını bırakıyordu. Eve vardığımızda Sertaç'ı nazikçe koltuğa oturtmuştum lakin gözüm onu görecek durumda değildi. Aklım sadece Batın'daydı. Fransız camların önünde durmuş, yağmurlu İstanbul havasına iç çekiyordum. Sanki İstanbul bile mateme bürünmüş, elimden bir şey gelmeyişine ağlıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyahın Şafağı
Teen FictionGeçmiş, en çok geçmediğinde can yakardı. İntikam, en çok ölümle şahlanırdı. Ve aşk, en çok yaşamın kıyısında bir dar ağacında sallandığınız an doğardı. Siyaha batmış hayatların, aydınlıkla kavuştuğu noktadır şafak vakti. Ve bu hikayede siyahın ş...