-29-

692 33 161
                                    

29.BÖLÜM : GERÇEK

"Çaresizlik, ölümün yaşamaktan daha cazip geldiği anda başlar. "

Bölüm Şarkısı : Leona Lewis-I see you

Kar tanecikleri havadan süzülerek yere düştüğünde, düştüğü yerde kısa bir an kalarak ağır ağır eriyip toprağa karışıyordu. Kahverengi toprak kar taneciklerini çölde susuz kalmış bedevi gibi hararetle içine çekiyordu. Altındaki tohumlar, hayat bulup filizlenmek, belki de umuda yeşermek istiyorlardı. Bu yüzden toprak suya açtı. Kar, yağmur kadar bereketli gelmese de nimete ihanet etmek toprağa bile ters geliyordu. İhtiyacı olanı almak her canlının göreviydi. Toprak, görevini layığıyla yapıyordu.

Başımı kaldırdım ve avuç içimi de gökyüzüne doğru uzattım. Havadan döne döne süzülen küçük pamukcuk elime konduğunda, küçücük haline rağmen soğukluğuyla tenimi ürpertmesini keyifle izledim. Bu bir çeşit terapi gibiydi. Doğadaki her güzellik insanı kendine çekiyordu. Mutlu olduğum bir yerde, mutlu bir anı yaşamanın keyfiyle kaşlarımı çattım. Yolunda gitmeyen şey küçücük elimdi. Bedenime bakmak için kafamı aşağı doğru eğdim. Küçük bir beden, minicik ayaklar. Çocukken en sevdiğim pembe elbisem ve her gece babama sildirerek parlattığım beyaz, pembe kelebekle bezeli çıtçıtları olan ayakkabılarım. Kaşlarımı daha çok çattım. Küçüktüm. 8 yaşındaki halime hayretle bakıyordum.

"Ebe!"

Biri sırtıma vurduğunda ileri doğru sendeledim.

"Ebeledim, işte ebeledim."

Sertaç'ın sesiyle kısa bir donakaldım. Sendeleyerek ona doğru uzandığımda bir adım geriledi.

"Hadi şimdi de sen yakala!"

Arkasını dönüp kaçmaya başladığında panikle bağırdım. "Abi?"

Bana döndü. Küçük yüzü sıkılmıştı. Kaşlarını çatarak bana doğru yürüdü. Tam önümde durdu. Ellerini beline attı. "Yine mızıkçılık ediyorsun, Irmak."

Gözlerimden süzülen yaşlarla kucağına atladım. Ona sarıldığımda, içimin huzur ve özlemin buğulu aleviyle dolduğunu hissettim. Şaşkınlığını üzerinden attığında o da minik ellerini belime doladı. Kıkırdadı. "Ne o yine korktun değil mi?"

Kollarından kurtularak ellerimi göğsümde birleştirdim. Çocukca tınılayan sesim alanı doldurdu. "Hiçte bile. Hem ben korkmam ki!"

Çocukca attığım tribe kaşlarımı çattım. Ne olup bittiğine dair fikrim yoktu. Çocukluğuma ait bir anıyı yeniden yaşıyor, ancak bedenimdeki ruhumu 21 yaşında hissediyordum.

"Tabi korkmayacaksın. Abin yanında, kızım."

Dudaklarımı büzdüm. "Ama seni yakalayamayacağım kadar hızlı koşuyorsun."

"Tamam, yavaş koşacağım," diye kıkırdadı. "İzci sözü bak."

Üst üste attığı işaret ve orta parmağına baktım. Bende kıkırdadım. Başını sallayıp arkasını döndü ve koşmaya başladı.

"Irmak, beni yakalayamaz kii!"

Peşinden koşmaya başladım. Rüzgarda uçuşan bukleli saçlarım kollarıma çarpıyordu. Her adımımda rüzgar yüzümü tatlı tatlı okşuyordu. Sertaç iyice uzaklaştığında panikle durdum. Nefes nefese kalmıştım.

Siyahın ŞafağıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin