🍁Üçüncü🍁

8.8K 771 235
                                    

(multi : Akın Alp )

Lütfen tarihimizi dizilerden değil, kitaplardan öğrenelim 🍁


İsmimle müsemma olan ruhum ömründe ilk kez çiçek açıyordu. Kalbim böylesi bir heyecanla çarpıyor, yanaklarımı ıslatan inci taneler mutluluğumu mavi göğe haykırıyordu. Bu o'ydu... Ailem, geçmişim, sevinçlerimi paylaştığım yegâne dost... Bu o'ydu... Adını duyan herkesin göğsünün kabardığı, tarih sayfalarında nâmının altın harflerle yazıldığı yiğit... Bu o'ydu... Bu benim satır satır okuyup hayran olduğum ve varlığını gönlümün tahtına koyduğum Osman Gazi Hân'dı...


Elim göğüs kafesimi delercesine atan kalbimin üzerine yaslanmış, tuttuğum nefesim ve ıslak gözlerimle karşımda duran manzaraya bakıyordum. Yanındaki adamla hararetli bir sohbet içinde dönüyor, çatık kaşları, heybet dolu duruşuyla yürek hoplatıyordu. Yaşadığım bu ana inanamıyordum! Hep klişe olduğunu düşündüğüm o söz hislerime hiç bu denli yakışmamıştı oysa ki. Evet, onu gördüm ya artık ölsem de gam yemezdim...  Bir çınar ağacı gibi upuzun boyu ve heybetli geniş bir bedeni vardı. Siyah deriden pazubentlerin sarındığı bileklerinin kalınlığı nâmına neden 'kemik kıran Türk' dendiğini ayân eder gibiydi. Olduğum yerde donup kalmış, bir şaheseri inceler gibi onu izliyordum. Derken hiç beklemediğim anda kolum sert bir el tarafından sıkıca kavranmıştı.

-De hele! '

Başımı çevirip korku dolu gözlerle kolumu adeta kopartmak isteyen kişiye baktım. Bu elbette peşimden koşan Akın Alpten başkası değildi. Üstelik az evvelki sinirini bastırmak isteyen tavrı çarçabuk silinmiş, eskisinden daha da öfke dolmuştu. Kömür karaları yaprak yeşili gözlerime kinle tutundu.

-Sen evvelden beyime böyle ünlendiğini ne bilirsin? De hele nerden bilirsin! '

Dişlerinin arasından tıslarcasına konuşuyor, yetmezmiş gibi ince kolumu sıktıkça sıkıyordu. Ben ne yapmıştım da başıma bela olmuştu bu adam benim? Derken az evvel Osman Beyi görmek için onu atlatıp kaçışım belirdi gözlerimde. Zorlukla yutkundum. Hala başımın gövdemde durduğuna şükretmeliydim. Masumiyet silahını kullanmaya niyetlenip küçük bir kız çocuğu gibi büktüm dudağımı.

-Bırak kolumu canım acıyor! 'dedim buruk bir sesle konuşarak. Bir an bakışlarından bir şaşkınlık geçse de kendini hızlıca toparlamıştı. Hiç değilse biraz parmaklarını gevşettiğinde kolumu hemen çekip ovuşturmuştum. Biraz daha sıksa kemiklerimi unufak edeceğinden şüphem yoktu. Kolumu bırakmış lakin öldürücü bakışlarını üzerimden çekmemişti. Bir cevap bekliyordu fakat istediği o cevabı ona veremeyecektim. Derken boşlukta Gülışık teyzenin sesinin yankılanması bir olmuştu.

-Hey Osman Bey! Sana derim Osman Bey bakasın hele! '

Duyulan ses, ve bu yöne çevrilmiş bakışlar ile bir an tutuverdim nefesimi. Uzaktan görmek bile ruhumu zelzeleye salmışken , birde yakınında olup sesini mi duyacaktım? Elimi heyecanla göğsüme yaslarken Gülışık teyze yanımızda belirmiş, Osman Bey ise onun seslenişi üzerine konuştuğu kişiye elini göğsüne koyup selam verdikten sonra bize doğru yönelmişti. Bakışlarının tevafuken dediği her yanım aleve tutulmuş gibi yanıyordu. Allah’ım... Ayakta kalmak ne güçtü! Parmaklarım elbisemin kumaşın ürkekçe kavrarken yanımıza gelişini hayranlık dolu gözlerle izledim. İri elalar evvela hepimizin yüzünde ciddiyetle gezinmiş, Akın Alp saygıyla selam verirken başını sallayarak Gülışık teyzeye dönmüştü.

-Buyurasın Gülışık ana. Bir dileğin mi vardır? '

Gözlerimin önünde biyoloji dersinde gördüğümüz ses dalgaları konusu canlanıyor, onun ses titreşimleri kulağımın zarına değil kalbime çarpıyordu. Tarihi dizilerde onu ve yakınlarını oynayan oyuncular yakışıklı seçildiği yarışmalarda halt etmişti. Böylesi bir endam, böyle görkemli bir duruş... Tam anlamıyla Rabbim özene bezene yaratmış denirdi!

"BERCESTE" 🍁 (Tamamlandı) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin