(multi : Hazan )
Ölüm iki hecelik, lakin ömürlük can yakan bir acıydı. Yokluk ne yaşta olursa olsun sınanılan en ıstıraplı sancıydı. Bir de ölümü yakıştıramadıklarımız vardı tabii. Oğuz Alp gibi... Ömrünün baharında, henüz yeni sayılabilecek kadar evli üstelik bebeğini beklerken gidişi... Hafsa'nın haykırışları yürek dağlıyordu. İçi yanıyor, günü soluyordu. Açık yarası dağlanıyordu. Belki bu çığlıklar bir gün yerini sükunete bırakacaktı. Ama o dağlanmış yara hiçbir zaman geçmeyecekti.
Kararan gözlerimle bir an tökezledim. Ne düşüneceğimi, ne diyeceğimi bilemez haldeydim. Akın yoktu! Şehit haberini almadığıma sevinsem, kayıp olduğuna kahrolsam... Anam çarçabuk yanıma yanaşmış, beni kolumdan sıkıca tutmuştu. Bulunduğum gerçekliğin içine yeni yeni çekiliyordum. Akın yoktu... Akın'a ne olduğunu kimse bilmiyordu! Dolu dolu olan gözlerimle hırsla döndüm Sencer'e. Sevdiğimi ardında bırakıp dönen kim varsa bir nefeste boğmaya hazırdım. Ellerimi uzatıp öfkeyle Sencer'i göğsünden ittim.
-Siz yoldaşınızı bulmadan nasıl dönersiniz Sencer? Akın'ı almadan nasıl gelirsiniz?'
Çığlık çığlığa duyuluyordu sesim. Obanın hatunlarından kalanları yarısı Hafsa'yla ilgileniyor, yarısı da benim yamacımda endişeli gözlerle beni izliyordu. Ama ben delirecek gibiydim. Nasıl yoktu? Sevdiğim adam, tutunduğum dalım, kalbimin aklımın sahibi nasıl yoktu! Aklım almıyordu bunu! Ellerimle yüzümü hırsla sıvazladım. Sencer suçlu bir çocuk gibi boynunu bükmüştü karşımda. Ve ben tüm acımı ondan çıkarmak istemiyordum. Başımı ağır ağır salladım.
-Gidecem!'dedim kaşlarım olabildiğince çatılırken öfke dolu sesimle.'Gidip Osman beye soracam yiğidim nerdedir!' Hatunların arasından ustaca sıyrılıp sinirli adımlarımla yöneldim diğer sokağa. Soracaktım. Akın'ı bulmadan obaya nasıl dönebildiklerini soracaktım. Lakin arkamdan koşup gelen Sencer hızlıca kesmişti yolumu.
-Bacım durasın.'dedi nefes nefese halde. Zorlukla yutkundu.'Osman Beyim Savcı ağama kara haber götürmüştür. Bırakasın da onlarda onbeşlik yiğitleri Baykoca'nın yasını tutalar. İlk gazasıydı...'
Baykoca... Biliyordum şehadetini. Biliyordum bu haberin geleceğini. İçim acısa da ağzımı açıp birşey diyememiştim. İşte şimdi bende Baykoca'nın anası Ayna Melek gibi, Hafsa gibi bu acıyla sınanıyordum. Lakin tek farkla. Belki döner umudu içi yakıp kavuran bir sancıydı. İki yana mecalsizce salındı kollarım. Anam yanıma ulaşıp sırtıma kolunu sardı. Gönlüm yanıp küle dönüyor, lakin elimden bir şey gelmiyordu. Yanaklarımdan inci tanelerim hızlı hızlı dökülürken gözlerim hala döneceği yola bakıyordu. Ve anamın sesi doluyordu kulaklarıma.
-Hadi kızım. Hadi evimize gidelim. '
🍁
Üç koca gün. Her saniyesi ömür gibi geçen, cehennem misali üç uzun gün. Yoktu. Ne iyi, ne kötü hiçbir haber yoktu Akın'dan. Ümitler tükeniyor, bana bakıp fısır fısır üzüntülerini dile getiriyordu insanlar. Ama ben bekliyordum. Gelecekti. Akın bana dönecekti. Döneceğine söz vermişti. Uykusuz, bir lokma geçmemiş kuru bir boğazla küçük pencereden yola bakmayı sürdürüyordum. İşte bir kez daha batıyordu güneş. Şimdi Ay çıkacak, her yan karanlık dolacak, ama ben sevdiğimin yolunu gözlemeye devam edecektim. Haremliğin tahta kapısı gıcırtıyla aralandı. Anam yine tedirgin adımlarıyla yanıma yanaşıp hala uykusuzluktan veya açlıktan bayılıp bayılmadığımı kontrol edecekti. Karanlıkta dönüp yaprak yeşili gözlerimi ona çevirdim.
-Ana ben ne edecem?' dedim kısık bir mırıltıyla. Sabrım git gide azalıyor, acım gün geçtikçe katmerleniyordu. Belirsizlik kadar kötü bir şeyle cebelleşmemiştim bu hayatta. Anam yanıma otururken iyiden iyiye ona doğru döndüm. 'Deyesin hele ne edecem? Yiğidim yoktur. Bilsem ki Sencer gibi yaralı dönmüştür, Gülnare gibi yarasını sarayım. Bilsem ki Oğuz gibi şehit düşmüştür, Hafsa gibi yasını tutayım. Ana söyle bana, ben imdi napayım?'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
"BERCESTE" 🍁 (Tamamlandı)
Historical Fiction🍁 -Hey!'dedi sesi atının nal seslerine bulanırken. Gelip tam önümde duraksamış, yorgun hayvan ağır ağır adımlamıştı. Bir doğan misali keskin bakışları sertçe geçti gözlerimden.'Yalnız çıkılmayacak denildi. Nereye gittiğini sanırsın?' -Yetti gayrı...