Zifiri gözler acı dolu yaşlarla ıslanıyordu. Gözkapaklarını sıkı sıkı kapatmış, kucağında avaz avaz bağıran canının yongasını göğsüne bastırmıştı. Bakışları dönemiyordu döşekte yatan yüreğinin parçasına . Çünkü dönerse ve onu bu dünyadan uçup gitmiş bulursa teninde durmayacaktı canı. Sevdiğine kavuşmak dileğiyle imdi, burada ölecekti o da. Böylesi bir güzelliğe ölüm yaraşır mıydı heç? Peki ya kolları arasında anasının kokusunu arayan küçücük can ? Ne ederdi bu dünyada tek başına ? Omuzları sessiz hıçkırıklarıyla sarsılırken sırtına yaslanan el ile yutkundu.
-Oğul...'dedi Gülışık ana o huzur veren sesiyle. 'Oğul dik durasın ! Kızımın canı içindedir. Gayrı bekleyecez. O gözünü açana dek emanetine eyi bakıp bekleyecez.'
Duyduklarıyla içine bir nefes çeker gibi araladı gözlerini Akın Alp. Sevdiği uçmaga uçmamıştı. Onları bu dünyada garip bırakıp gitmemişti. Ettiği dualar kabul olmuştu. Bakışlarını kucağına düşürüp evladına ilk kez baktı. Şişkin suratı , çizgi halindeki gözleri , simsiyah gür saçları... Hazan'dan ve kendisinden bir parça... Ona dokunmaya korkar gibi eğdi başını . Ve titrek dudakları yavrusunun alnına bir buse bıraktı. İçinde coşan duygular öyle başkaydı ki. Sevdiği kadının ahvalini düşünürken baba olduğunu bile fark edememişti. Usulca kalktı ayağa. Bebesi ait olduğu yerde , anasının koynunda olmalıydı. Onun kalbinin sesini ,teninin kokusunu arardı... Minik yavrusunu hatununun göğsünün üzerine bıraktı. Hazan nefes alıyor, lakin başka hiçbir yaşam belirtisi vermiyordu. Derin bir uykuda gibiydi. Çok derin bir uykuda... Elini uzatıp sırma saçlarını şefkatle okşadı.
-Niçün uyanmaz ana ? Evladının imdadını da mı duymaz ?'dedi küçük bir oğlan çocuğu gibi boynunu bükerek. Gülışık ana gelip sırtını anaç bir tavırla sıvazladı. Bu garip anası vefat ettiği vakit başında oturmuş, tıpkı böyle boyun bükmüştü . İmdi ise hatununun başındaydı . Lakin Huda Mevla kimseye taşıyamayacağı yükü yüklemezdi. İmtihandı bu. Sabır isterdi . Ve Gülışık ana Akın'ın bu imtihanı geçeceğine yürekten inanıyordu.
-Sabır oğul.'dedi bir mırıltı halinde çıkarken. Yaşlı bakışları evvela sararmış suratıyla uyuyan kızında , sonra anasının kokusunu alıp dudaklarını yalayan minik torununda gezindi . Ve derinden bir iç çekti. 'Sabır otu acı, lakin meyvesi tatlıdır. Kızcağızım elbet açacaktır o güzel gözlerini. İmdi sana sabır düşer. Bir de emanete gözün gibi bakmak.'
🍁
Genç kadının düşünceli bakışları yeşil çimen üzerinde boğuşan kocası ve küçük oğlunda sevgiyle geziniyordu. Öyle mutluydu ki küçük bey. Kıkırtıları yalnız onun değil, kahkahalar atan adamın da ne kadar mutlu olduğunu ayan ediyordu. Hafsa kucağındaki ellerini sıkıca sardı birbirine. Boğazında duran bir yumru vardı. Bir diyeceği... İçinde yabancı hisler bırakan, ancak nice çiçeğin tomurcuk tuttuğu baharlar estiren bir haberi. Sonunda Göktuğ'un yaptığı bir hamle boşa çıkmış, çimenlerin üzerine sırt üstü yuvarlanmıştı. Küçük Oğuz ayağa kalkıp zafer çığlıkları atmaya başladı. Onu yenmiş, sırtını yere getirmişti. Göktuğ yüzündeki iri gülüşle yavaşça doğrulmuştu yattığı yerden.
-Görür müsün Hafsa Hatun ? Bu yiğit gayrı tahta pusatı hak etmiştir. 'dedi gurur dolu bir tavırla. Genç kadının yüzünde bir tebessüm oluşmuş , badem şeklindeki kahve gözleri parıldamıştı. Oğuz'un tarifsiz bir mutluluk ve sevgiyle kendini Göktuğ'un kollarına atması ise gözlerini doldurmaya yetmişti. Göktuğ çok iyi bir babaydı. Nitekim Hafsa en başından beri böyle olacağını hissederdi.
Küçük bey kendine bir oyun bulup hoplamaya başlarken Göktuğ gelip Hafsa'nın kıyına , büyük meşe ağacının dibine çöküvermişti. Son günlerde hatununda bir durgunluk olduğunun farkındaydı. Aklına fena birşey gelmemiş, Hazan hatunun bir hafta evvel yaptığı doğumun etkisinde kaldığını düşünmüştü. Nitekim o günden beri hem sabah hem akşam Gülışık ananın evine gidiyor, Hazan hatuna verdiği sözü tutup evladına gözü gibi bakıyordu. Genç bahadır dönüp safir maviliklerini hatununda gezdirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
"BERCESTE" 🍁 (Tamamlandı)
Historical Fiction🍁 -Hey!'dedi sesi atının nal seslerine bulanırken. Gelip tam önümde duraksamış, yorgun hayvan ağır ağır adımlamıştı. Bir doğan misali keskin bakışları sertçe geçti gözlerimden.'Yalnız çıkılmayacak denildi. Nereye gittiğini sanırsın?' -Yetti gayrı...