Elimdeki minderi güzelce kabartıp oturduğumuz şiltenin üzerine yerleştirdim. Bedenimin her bir zerresi mecalsizlikten kırılıyordu. Moralsiz olduğum her zaman böyle olurdu. Yine olmuş, kemiklerim kırık gibi sızlamaya tutulmuştu. Halsiz bir tavırla çöktüm şiltenin ucuna . Akın ötedeki mindere bağdaş kurmuş pusatını bilemekteydi. Hiç konuşmamıştık dün geceden beri . Aramızda anlaşılmış bir sessizlik vuku bulmuş, aynı yastıkta birbirimize temas etmeden uyumuştu. Sabahı sabah etmiştim elbet. Gözüme bir damla uyku uğramamış, onunda yattığım yorganın altından boğulur gibi çıkıp sönmüş ocağın başına çökmüştüm. Derin düşüncelerden çıkışım tan yeri aydınlığ kavuştuğunda olmuştu. Başımı ona çevirip yutkndum. Susmaya daha fazla dayanamayacaktım.
-Konuşmayacak mısın benimle? 'dedim sesim bir mırıltı halinde çıkarken . Beni duymuş, lakin tenezzül edip başını kaldırmmıştı. Pusatını bilemeyi ağır ağır sürdürdü. Yüzü tıpkı ilk zamanlarda karşıma çıkıp bana tehditler yağdıran Akın gibiydi. Boğazını hafifçe temizleyip yutkudu.
-Sorduğum suallere cevap beklerim.'
Tok sesi dün geceden de soğuk çıkıyordu. Allah'ım biz nasıl bu hale gelmiştik ? Evlat niyetine girmiş, fakat daha bir müjde duyamadan sırt dönmüştük birbirimize. Boğazıma bir yumru otururken gözlerime dolan yaşları akmaması için güçlükle tuttum.
-Bir cevabım olmadığını bilirsin. 'dedim sesi iyiden iyiye titrerken .Ellerim kucağımda birbirine tutunmuş, tırnaklarım avuçlarıma işkenceler uygulamaya başlamıştı. Dokunmadan da canımı yakabiliyordu benim. Yüzüme bakmaması yetiyordu içimin yanıp kavrulmasına. Derin bir nefes alıp bilediği kılıcı kınına sertçe soktu.
-Bir cevabın olduğunu bilirim.'
Hala bakmıyordu yüzüme. Cevap verirken bile bakmıyordu. Oturduğu yerden ayağa kalkıp pusatını askısına bırakmaya yeltendi. İçimde kendi kendime, kaderime isyanlar eden Hazan oturup kalamamıştı . Ayağa fırlayıp yamacına vardım.
-Zulümdür bu ettiğin. Görmez misin ciğerimi nasıl yaktığını? 'dedim zayıf elim kaslı koluna mecalsizce tutunurken. Gözyaşlarım yine yerinde durmamış, sicim gibi salınmıştı yanakalarıma. Yaprak yeşili gözlerim bir umutla dolaştı esmer çehresinde . Tek bir ifade, tek bir mimik yoktu. Taştan mıydı bu adam ? Kolunu usulca elimden kurtarıp sandığın üzerinde duran börküne uzandı. Beni böylece bırakıp gidiyordu ! Bir adımla geçtim önüne . Bakışları sabır diler gibi indi yerdeki kilime.
-Beni anlar, anlamamazlığa gelirsin. Bir sırrın vardır. Bunu obaya geldiğin ilk günden beridir bilirim. Aşkın gözümü kör edende unutmuşum. Lakin o sualler yine yerleşmiştir buraya.'dedim işaret parmağını ritmik halde şakağına vurarak. Zorlukla bir nefes çektim içime. Söyleyemezdim... Gerçekleri ona söyleyemezdim . Hem söylediğimde masal sanıp şakaya vurmamış mıydı ? Ve bir de o rüya... Elimi dudaklarım üzerine kapatıp hıçkırıklarımı durdurmaya çalıştım.
-Masum olduğuma inanırsın sanırdım. '
Boğuk sesimle söylediğim söz öyle incitmişti ki beni. Aşık olduğum, karısı olduğum adam bana güvenmiyordu . Bundan daha büyük bir acı olabilir miydi ? Ben onun evladnı taşıyacağım günün hasretini çekerken o yüzüme bakmıyordu . Çene kemikleri öfkeyle oynamış , elleri yumruk halinde sıkılmıştı. Yanımdan hışımla geçip yöneldi çıkışa. Derken bir an duraksadı.
-Masum olduğuna inanırım. Lakin dahasını demezsin. 'dedi dişleri arasından . Gözlerini kapatıp sertçe bir nefes çekti burnundan . 'Hatun kişinin erinden gayrı sırrı olmaz!'
Bu bana ilk sesini yükseltişiydi erimin. İlk gönlümü parça parça edişi, ilk canımı yakışıydı. Gözlerimden ardı ardına akan gözyaşlarım görüşümü bulanıklaştırıyordu. Nefes dolmuyordu sanki ciğerlerime . Ellerim can havliyle elbisemin yakasına gidip kumaşını çekiştirmişti. Gidiyordu sevdiğim adam... Son kalan mecalimle bağırdım ardından .
ŞİMDİ OKUDUĞUN
"BERCESTE" 🍁 (Tamamlandı)
Historical Fiction🍁 -Hey!'dedi sesi atının nal seslerine bulanırken. Gelip tam önümde duraksamış, yorgun hayvan ağır ağır adımlamıştı. Bir doğan misali keskin bakışları sertçe geçti gözlerimden.'Yalnız çıkılmayacak denildi. Nereye gittiğini sanırsın?' -Yetti gayrı...