Puslu bulutlar arasında dolanır gibiydi tonlarca ağırlıktaki bedenim. Zihnim uyuşmuş , gözkapaklarım açılmak için çaba üstüne çaba sarf ediyor. Lakin olmuyordu. İçine düştüğüm bu tuhaf buluttan çıkamıyordum. Bir koku ilişiyordu burnuma. Baharat gibi ... Yemek gibi ... Tarhana ... Tarhana çorbası ! Zorda olsa açıldı gözlerim. Görüş açıma evvela direkte sallanan post girmiş, başımı yastığımda kıpırdattığım zaman ocak başında kazan karıştıran anacığım peyda olmuştu. Belli belirsiz bir tebessüm yayıldı dudaklarıma. Onun otağında olmak öyle güzeldi ki ... İnsan annesinin yanında olunca da böyle mi hissederdi acaba? Bir avuç toprak yutmuşum gibi kuruyan boğazımla hafifçe öksürmeyi denedim. Anam sesimi duyanda hızlıca doğrulmuştu yerinden.
-Kızım ? Uyandın mı sonunda canım kurban ?'
Gözlerimi yavaşça kapatıp açtım . Burada ne işim olduğunu hatırlamış değildim. Zihnim bomboştu. Bildiğim tek şey toyun sabahında Akın'ımı cenge uğurladığım, ve sonraki üç geceyi çok zor geçirdiğimdi. Gündüzler belki koşturmacalar ile geçiveriyor, ancak geceler burnunun direğini sızlatıyordu . Aklıma gelen ile hızla kalkmaya çalıştım yerimden. Dönen başım ve kararan gözlerim buna müsaade etmemişti. Elimi alnıma yaslayıp zorlukla yutkundum.
-Ana Aydos... Aydos'tan haber varmıdır ?'dedim çatallanmış sesimle. Anamın yüzü gülüyordu. Uzanıp başımı sevgiyle okşamış, başını ağır ağır sallamıştı.
-Sabah ulak haber getirmiştir. Aydos gayrı Türk yurdudur benim gökçek kızım . Erinin dönüşü de tezinden olacaktır.'
Derinden bir nefes çekip binlerce kez şükrettim içimden. Biliyordum . Kazanacaklarını adım gibi biliyordum . Lakin yaşarken bilmek yetmiyor, insan emin olmayı istiyordu. Başımı yasladığım sert yastıktan bu kez yavaş yavaş doğrulup oturur pozisyona geçtim. Aydos fethedilmişti. Peki benim bu otağda ne işim vardı ? Zihnimi hatırlamak için zorladım. Aklıma Akın'ın olmadığı geceler uyuyamayıp ocak başında yazı yazarken sabahladığım vakitler, sönmüş ateşin kıyında sızıp buz gibi kesilmiş bedenimle uyandığım sabahlar gelmişti. En son kilimhaneye gittiğimi hatırlıyordum . Gerisi yoktu . Anam kenarda duran testiden bir tas su doldurup bana uzatmıştı. İki elimle kavradığım toprak tastan birkaç yudum alarak kurumuş boğazımı ıslattım. Günlerdir suya hasret kalmış gibi ferahlamıştı içim. Tası geri uzatırken düşünceli gözlerimi Gülışık anama çevirdim.
-Ben niçin buradayım ? Bana ne oldu ana ?'dedim sesim hala yorgun çıkarken. Anam yerinden ağır hareketlerle kalkıp daimi yeri olan ocak başına doğru adımlamıştı. Eline aldığı ahşap kaşıkla kaynamakta olan tarhana çorbasını iyice karıştırdı. Mis gibi kokmuştu. Ve ben anamın çorbasına hasret kaldığımı fark etmiştim.
-Kilimhanede düşüp kaldın kızım. Deva hatunla ebe hatun sana eyice baktılar . Bende buraya yatasın , gözümde olasın istedim.'
Anamın dediği ile açıllmıştı bir anda tüm algılarım. O bana arkası dönük çorba koyarken benim ellerim istemsizce karnıma yaslanmıştı. Bu baygınlık haftalardır beklediğimiz o müjdeli habere delalet olabilir miydi ? Gebe miydim ben ? Orhan gibi , Alaadin gibi, Oğuz gibi bir bebem mi olacaktı yoksa benim ? Anam yerinden kalkarken ellerimi çarçabuk karnımdan çekip yutkundum. Eğer öyle birşey varsa ebe hatun beni muayene ederken anlamış olmalıydı. Bakışlarımı beklentiyle diktim anama.
-Neyim varmış ana ? Ne dedi ebe hatun ?'dedim sesim sona doğru git gide kısılırken. Anamın yüzünde öyle müjde verecek gibi bir ifade yoktu. Kendi kendime mi gelin güvey oluyordum ben ? Bu ay henüz regl olmamıştım ve şu birkaç gün içerisinde olmazsam müjdeyi Akın'ıma vereceğim diye heves etmiştim oysaki. Anam genişçe bir tasa doldurduğu top biberli, tereyağlı tarhana çorbasını dumanı tüterken getirmişti kıyıma . Koparttığı bazlamadan büyük bir lokmayı ağzıma tıkıştırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
"BERCESTE" 🍁 (Tamamlandı)
Historical Fiction🍁 -Hey!'dedi sesi atının nal seslerine bulanırken. Gelip tam önümde duraksamış, yorgun hayvan ağır ağır adımlamıştı. Bir doğan misali keskin bakışları sertçe geçti gözlerimden.'Yalnız çıkılmayacak denildi. Nereye gittiğini sanırsın?' -Yetti gayrı...