(multi : Hazan )
Dalgın bakışlarla elimdeki yünü düğümleyip , yarım kalan çeyizlik kilimimi dokumayı sürdürüyordum. Bedenim burada işliyor, lakin ruhum bambaşka yerlerde dolanıyordu. Onun gidişi üzerinden saatler geçmiş, ama benim ne kalbim nede ruhum ondan öncesine dönememişti. Karıştırıyordu beni. Kafamı da, kalbimi de karıştırıyordu. Ona alışmak, sevgiyle bakmak istiyordu bir yanım, diğer yanım ise henüz başka bir zamandayken bile sevdiğim kişiyi, Osman Gaziyi bana hatırlatıyordu. Onunla bir geleceğim olamazdı. Nitekim bana bir kardeş, bir evlat gözüyle baktığına da emindim. Yinede beynimin içinde dönüp duran, ondan daha fazla kimseyi sevmemem gerektiğini haykıran sese kulak tıkayamıyordum. Akın'ı ondan fazla sevemezdim... Olmazdı! Olmamalıydı!
-Ah ah! '
Aynı anda iç çektiğimizde yanıbaşımda oturan ahretliğim Gülnare ile dönüp birbirimize bakmıştık. Öğleden sonra gelmiş ama yalnız olduğumu görünce gidemeyip oturup kalmıştı. Vakit akşam ezanına varmak üzereyken bile hala dalgın dalgın elindeki çıkrıkla yün eğiriyordu. Gözlerimiz buluştuğunda elindekini hırsla yanına bırakıp oturduğu minderde dikelmişti.
-Hayrola bacım? Haydi ben sevdiğime varamam diye dert güderim! Sana ne olurda böyle kederle iç çekersin? Bakasın hele döşeğiniz dahi dikilmiştir! 'dedi çemkirir bir tonla konuşarak. Son cümlesini kurarken dönüp duvar dibinde duran döşek kumaşını göstermişti. Gördüğüm an karnımda beliren kramplar beni saatler öncesine götürmeye yetmişti. Döşek kelimesi geçtiğinde Akın'ın yüzünde beliren o mahcup, aynı zamanda da çapkın gülüş dilimini damağımı kurutmaya yetmişti. Ondan etkilendiğimi itiraf ediyordum artık. Taş olsa çatlardı be mübarek! Evleneceksin dedikleri adam kapı gibi boyu, heybetli bedeniyle karşımda dururken nasıl etkilenmem? Bir an duyduğum kapı sesiyle daldığım yerden çıkıp Gülnare'ye cevap vermek yerine ayağa fırlamıştım.
-Ana? 'diyerek başımı sofaya uzattım. Tahmin ettiğim gibi Gülışık anam sicim gibi yağan sulu karın altında koşar adımlarla içeriye giriyordu. Hemen yanına ulaşıp ıslanan dışarlığını aldım. Yorgunluktan ziyade üzgün bir hali vardı. Halime hatunun ahvali kötülemiş olmalıydı. Oturduğumuz küçük odaya girip mecalsizce mindere çöktü. Dışarlığını astıktan sonra hızlıca yanına gelmiştim. Sormaya hacet yoktu. Yüzü herşeyi anlatıyordu zaten. Bakışlarımız herşeyden habersiz olan Gülnare ile kavuştuğunda beklemesini işaret ettim. Anamın gözleri ağlamış gibi kızarıktı. Usulca kavradım dizinde duran buruşuk elini. Dışarda buz gibi olmuştu.
-Ahval nasıldır ana? 'dedim kısık bir ses tonuyla. Anam tek dizini dik tutmuş, ona dirseğini dayayıp başını eline yaslamıştı. Sorumdan sonra yüzüme dolu dolu gözlerle baktı.
-Gayrı Halime hatunun günleri sayılıdır kızım. Dua edesiniz, emânetini kolay teslim ede.' dedi titreyen sesiyle. Zorlukla yutkundum. Aralarındaki dostluğu görmüş ve hayran kalmıştım. Tıpkı Gülnare ile olduğumuz gibi candandı sevgileri. Ondandır ahretliğinin bu hali anamı çok üzmüştü. Benim ise merak ettiğim biri daha vardı.
-Ertuğrul Bey nasıldır peki? 'dedim sesim yine kısık duyulurken. Gülnare durumu sessizce dinleyip anlamış, az önce ciddi duran yüzünü şimdi hüzün kaplamıştı. O da her an ağladı ağlayacak bir vaziyetteydi. Nitekim Halime hatun yalnızca evlatlarının değil, obadaki herkesin anasıydı. Gülışık anam yanağına damlayan bir damla ile başını salladı.
-Nasıl olsun? Hatunun gözünün içine bakar. Biliriz ki Halime hatun gidende Ertuğrul Beyin yüreği de onunla birlik gidecek. Sevdalarına yalnız bu topraklar değil, göç kurduğumuz nice otlaklar şahittir. '
Daha fazla tutamadığım bir inci tanesi de benim yanağıma düşüvermişti. Diyemiyordum... Diyemiyordum Ertuğrul Beyin bu hasrete yenik düşeceğini. Diyemiyordum yalnızca yüreğinin değil, birkaç aya onunda toparlanıp Halime'sine gideceğini... Anam biraz daha gözyaşı dökmüş, sonunda yüzünü silip her Türk kadını gibi dimdik tutmuştu omuzlarını. O cenklerde beyini, oğullarını şehit vermiş bir hatundu. Ondan ancak böylesi bir dirayet beklenirdi. Yüzündeki ıslaklığı kurulayıp ciddiyetle baktı yüzlerimize.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
"BERCESTE" 🍁 (Tamamlandı)
Historical Fiction🍁 -Hey!'dedi sesi atının nal seslerine bulanırken. Gelip tam önümde duraksamış, yorgun hayvan ağır ağır adımlamıştı. Bir doğan misali keskin bakışları sertçe geçti gözlerimden.'Yalnız çıkılmayacak denildi. Nereye gittiğini sanırsın?' -Yetti gayrı...