(multi : Akın & Hazan temsili )
*Bazı konuları tarihle eş zamanlı gidiyorum. Olan savaş, fetih ve cenazeler gerçek bilgidir. Bilginize ✨
Karanlık bir sabaha daha açıldı gözlerim. Karanlık ve soğuk... Lakin yaşadığım bu zamanın aydınlığı, bu insanların sıcağı yetmez miydi mutluluğa? Usulca sıyrıldım kilolarca ağırlıktaki yün yorganımım altından. İçeriye vuran ay ışığında odanın köşesindeki testi ve leğeni kapıp çarçabuk bir abdest aldım. Havanın soğuğu beyaz ince geceliğim altında üşütmüştü tenimi. Hızlıca giydim kalın esbablarımı. Buraya, burada yaşamaya, onlardan biri olmaya öyle alışmıştım ki! Bazen burada doğmuş gibi hissediyor, ömrümün evvelini yok sayıyordum. Evveli olmasa da, ahiri burada olacaktı şükür ki...
Abdestimi alırken duyduğum ezan sesi bana sabahı müjdelerken ardından durmuştum huzura. Ellerim her secdemde olduğu gibi şükür için açılmıştı yine. En Güzel'e hecelediğim mahcup kelamlarım aşağıdaki aşlıktan gelen tıkırtılar ile sona ermişti. Gülışık anam uyanmış, bize sabah çorbamızı karıyor olmalıydı. İçten tebessümümle seccademi katlayıp namaz yazması yerine dışarlık tülbentimi bağladım. Başıma geçirdiğim börk ilk günlerimde ağırlık yapsa da artık evvelden beri varmış hissini veriyordu. Döşeğim ve yorganımı da yüklüğe kaldırdığım an artık aşağıya inebilirdim.
Söğüt'e geleli günler olmuş, ancak buradaki hayata hızlıca adapte oluvermişti herkes. Nihayetinde evleri yaylaktan dönüşü selamet içinde bekliyordu. Temizlikler yapılmış, kar basmadan bahçeler, odunluklar toplanmıştı. Domaniç de çadır hayatının tadını alan damağım şimdilerde Söğüt'ün evlerinde şenleniyordu. Kendi doğduğum zamanda halen örnekleri bulunan, özellikle de Cumalıkızık köyünde bolca gördüğümüz iki katlı eski ahşap evlerden biriydi burası. Alt katta giriş kısmı, küçük bir oda ve aşlık denen mutfağı, üst katta bir sofa ve haremlik selamlık olarak iki ayrı oda vardı. Ben haremlik odasında uyuyordum. Duvara yapılan koskoca gömme dolaplar yüklük olarak yatak, yorgan ve yastıklar barındırıyor, camın önünde bir uçtan bir uca kadar uzanmış sedir el emeği göz nuru örtüler ile süsleniyordu.
Evin içindeki ahşap merdivenden aşağıya inip aşlığa yavaş adımlarla girdim. Gülışık anam tandırdan dün gece hamurunu yoğurduğu bazlamaları çıkarıyor, bir yandan da şömineye benzettiğim ocaktaki küçük tencerede mis kokulu tarhana çorbası karıştırıyordu. Samimi gülüşüm ile yanına ilişip hamurundan sıyrılamamış elini usulca tuttum.
-Hayırlı sabahlar olsun. Ama gönül koyarım artık. Yine bana ünlemeden koyulmuşsun işe güce ana! 'dedim küskün sesimle. Al yanakları dediklerim ile dolgunlaştı. Gülümsemek öyle yakışıyordu ki Gülışık anam hep gülsün istiyordum. Tahta kaşığı önüne koyup elini ellerimiz üstüne kapattı.
-Öğrenesin kızım. Öğrenesin amma ana evinde son dinlencelerini iyi göresin. Bahara bu yuvadan kendi yuvana uçacaksın. İşte o vakit sabah çorbayı karan da, beyine kuşak saran da sen olacaksın. '
Kınalı buruşuk eller şefkatle yaslandı yanağıma. Ondan hissettiğim bu sevgiyi ömrümce kimseden gördüğümü hatırlamıyordum. Lakin dediği ile zihnim donup kalmış, bakışlarım ocakta yanan alevlere doğru düşmüştü. Göğsümün üstünde durup hiç çıkarmadığım o kolye kemiklerimi sızlatarak varlığını anımsatmıştı. Evlenecektim... Bu huzur dolu kış günleri böyle hızlı geçecek ve ben bahar gelip yaylağa çıktığımızda onunla evlenecektim. Kabul etmiştim, dönüşü yoktu gayrı. Lakin içimde bir yerde hala korkular saklıydı. Kaderime razı gelip Osmancık'ın dileğini tutmuş, Akın Alp ile baş göz olmuştum. Ama ya evlendikten sonra bir gece çekip gidersem bu zamandan? Muvakkit Mahmud Çelebi bu konuda içimi ferahlatmış, anahtar ettiğim şeyler olmadan, çınar ağacı dallanıp budaklanmadan, o sırlı kitap ele geçmeden kendi zamanıma gidemeyeceğimi söylemişti. Gitmek istemediğim için bu iyi bir haberdi bana. Lakin yine de içimdeki korkuya engel olamıyordum. Ya gidersem, ne olacaktı bu güzel insanlara? Gülışık anam, Hafsa, Gülnare... Peki ya Akın Alp?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
"BERCESTE" 🍁 (Tamamlandı)
Historical Fiction🍁 -Hey!'dedi sesi atının nal seslerine bulanırken. Gelip tam önümde duraksamış, yorgun hayvan ağır ağır adımlamıştı. Bir doğan misali keskin bakışları sertçe geçti gözlerimden.'Yalnız çıkılmayacak denildi. Nereye gittiğini sanırsın?' -Yetti gayrı...