🍁Ondokuzuncu🍁

8.3K 815 271
                                    

(Multi : Hazan ve Akın temsili )

Mutluluk uçsuz bucaksız çayırların orta yerinde ayağının dibine düşmüş dört yapraklı bir yoncaydı . Mutluluk samanlıkta bulunmuş incecik iğne , ayıklanacak tonlarca pirinç arasındaki minik bir taş tanesiydi. Zor kavuşulan , fakat elden her an kayıp gidebilecek bir hazineydi. Mutluluk ender rastlanan bir mücevherattı , lakin ancak kıymet bilen anlardı değerinden .

Hatunların hoş gülüşleri ve hayır dolu dilekleri eşliğinde, ahretlik bacılarım Hafsa ve Gülnare'nin kolunda ayak basmıştım otağımıza. Bu çadır gayrı sığınağım, güvencem ve mutluluk kokulu yuvam olacaktı. Baş köşesinde sevdiğimin oturduğu, ocağından huzur tüten bir yuva... Heyecandan titreyen kınalı ellerimi güç diler gibi birbirine sardım. Anamın yüzüme örttüğü al yazmam nedeniyle içeriyi olduğundan daha loş görüyordum . Gülnare beğeniyle iç çekti .

-Ah Hazan! Benim gökçek bacım... Bilesin ki Akın Alp seni görende cennete düştüğünü sanacak. 'dedi içtenlikle gülümserken. İnsana aynı kandan , aynı karından olacağı kardeşten ziyade böyle sevgisiyle saracak, güzel gününde de , dertli gününde de yanında duracak dostlar gerekti. Hafsa duyduğu ile nefes vermiş, bir adım geriye çekilip ellerini top misali çıkmış küçücük karnına sararak beni süzmüştü. Hele o... Ah hele o... Erinin hasretini, babasız kalmış bebesinin acısını bağrına taş gibi basıp benim mutluluğum için çabalamış durmuştu . Gece çökene dek işlediği çeyizler, geceden yatana değin ip eğirip ördüğü örgüler imdi otağımın baş köşesindeydi. Emek hakkı belki bir gün ödenirdi , ama ahretlik hakkı ödenmezdi.

-Saraylı melikeler gibi olmuştur benim bacım. Akın Alp bir hatun değil, bir sultan aldığını görecektir bu gece . '

Dediği ile kızarıvermişti yanaklarım. Az sonra Akın ile başbaşa kalacağımızı düşündükçe içim bir tuhaf oluyordu . Avuçlarım terliyor, kalp atışım kulaklarıma bir uğultu gibi doluyordu. Düğünümüz öyle güzel geçmişti ki bu güzelliklerden sonra bir imtihan yaşayacağız diye yüreğim pır pır ediyordu . Nitekim otağımızın bir çınar ağacı dibine dikilmesi de buna sebepti . Neyse ki muvakkit Mahmud Çelebi'nin dediği gibi geleceğe açılacak yol için çınar ağacı tek başına bir anahtar olamazdı. Bu yüzden bir parça olsun içim rahattı .

Ahretlik bacılarım beni hayır dualar ederek otağda bir başıma bırakmış, dakikalar sonra boş alan pusat şakırtıları ve nidalar ile yankılanmaya başlamıştı. Vakit gelmişti . Er oğlu erler toplaşmış yoldaşları Akın Alpi otağına yolcu ediyorlardı. Titreyen dizlerim beni daha fazla ayakta tutmazken derin nefesler çekerek döşeğin ucuna oturdum. Sesler gittikçe yaklaşmıştı. Gülüşmeler, onu gurur dolduracak övgüler havada uçuşuyordu . Derken bir an aralanıverdi çadırın girişi. Akın yüzündeki sırıtmayı hoş bir tebessümle bastırıp besmele çekmiş ve selam vererek içeriye adım atmıştı. Bedenim zangır zangır titrerken fısıltıyla almıştım selamını . Lakin bana doğru duran adımları durmuş, bakışları derince üzerimde gezerken yönünü aniden döndürüp kenara yayılmış seccadeye çevirmişti. Yanıma gelmezden evvel şükür namazını kılacağını anlamıştım. Yutkunarak kıyama duruşunu izledim .

Uzun , upuzundu boyu . Benden çok daha fazla uzun . Ancak eğildiğinde ulaşabiliyordu boyu boyuma . Omuzları heybet dolu, adeta bir çınar ağacının gövdesi kadar genişti . Pusat tutmaktan, demir dövmekten kolları kalınlaşmış olsada kibar ve uzun parmaklara sahipti.  Saçları gür ve siyah , kirpikleri ise onlarla yarışmak ister gibi sıktı. Al yazma altından secde eden adamı hayranlık dolu gözlerle izledim . Benim miydi sahi bu yiğit ? Erim, yolum , yoldaşım mıydı ? Bitmiş bu dünyadaki garipliğim ? Onu bana , beni ona aile mi etmişti yüce Rabbim ? Ne mutluluk Ya Vedud ! Bizi bize nasip edene şükürler olsun...

"BERCESTE" 🍁 (Tamamlandı) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin