Başında onu oyalayacak kimse yokken daha rahat günler geçireceğini düşünüyordu Yusuf. Şimdilik tek hedefiyse Kenan geri dönmeden buraı terk etmekti, daha fazlasına gücünün yetmeyeceğini çoktan anlamıştı. Yusuf'tan gelecek her şeyi kabullenecekmiş gibi duran bu adamı kullanmak ve gönlünü daha da ağırlaştırmak istemiyordu.
"Hadi vur matkabı." Recep Ali yere sabitlediği rafı sıkıca tuttuğunu gösterdi ona. Yusuf biraz bakıp bir yamukluk olduğunu düşünerek eliyle düzeltmeye çalıştı.
"Düzgün tutsana."
"Düzgün işte bak yeri öpüyor yeri." Dedi Recep Ali. Dayısının evindeki eşyaların tamiratlarıyla ilgileniyordu bugün ve bela gibi kuzeni kalmıştı başına. Bir de şu nereden öğrendiğini bilmediği 'yeri öpüyor' tabiri vardı tabii.
"Tamam sen dur öyle ben düzelteyim." Dediği gibi yapıp monteledi elinin altındaki masanın bacağını. Diğer tarafına geçtiklerinde bu sefer çabucak sabitlemişti Recep Ali:
"Bak bu sefer tekte öptü yeri, hiçbir yamukluk olmayacak."
"Ben şimdi senin ebeni bir öpeceğim göreceksin yamuğu yumuğu."
"Ne diye yükseldin şimdi?"
"Öpmekten başka tabir bilmşyorsun diye, kimsenin kimseyi öptüğü de yok ayrıca bok gibi tutuyorsun elindekini."
"Öyle demez mi ustalar genelde? Havalı gelirdi bana, hazır vakti gelmişken söyleyeyim dedim."
"Söyleme abicim söyleme, artık kimse kimseyi öpmesin, öpmüş de olmasın. O öpüşen yerle masa bacağı o güzel atlara binip gittiler tamam mı güzel kardeşim? Öpüşmediler hiç, öpüşmeyecekler de." Üstüne basa basa tekrarladığı kelimeyle kuzeninden daha fazla kullandığının farkına varamadı.
"Tamam be tamam kafa açtın durduk yere kendin gibi benim de ateşimi yükselteceksin şimdi, hadi vur matkabı." Yusuf dediği gibi yaparken aklından silip atamadığı düşünceleriyle oyalanmaya devam etti. Recep Ali'nin anlattığı şeyleri dinleyip onunla konuşurken bile başka şeyleri düşünmeyi bırakmıyordu.
Evde tamir edilebilecek her şeyi elden geçirdikten sonra yemeklerini yemiş, çaylarını içmiş, akşam olduğu zaman da Yusuf için kalkma vakti gelmişti. Bu gece yapayalnız kalmaya ihtiyacı olduğuna inandığı için ne yapacağı çok da umurunda olmayan dedesinden müsaade isteyip misafirhaneye geçti.
Yol boyu buraya ilk geldiği gün gibi boş bulacağı yeri düşündü. Uzun zamandır arkadaş edinemeyişi üzerine bu iki adamın hayatına giriş yapması en başta nasıl da umutlandırmıştı onu. Kenan'ın yön değiştiren hisleri olmasaydı yeniden bir arkadaş ortamı olabilecekti belki de. Ev ve dükkan dışında sosyelleşemeyen bünyesi; yıllanmış yalnızlığından kurtulmuş olacaktı. Önüne geldiği kapının kilidini açıp içeri geçti. Beklediği gibi sessiz ve karanlık bir ortam karşılamıştı onu. Her zamankinden daha yavaş haraketlerle ayakkabasını çıkardı ve artık sadece kendi yatağının bulunduğu odaya girdi. Biraz aydınlık için kapı arkasında kalan duya bastı.
"Hoş geldin."
"Lan!" Kalbini tutarak sıçradı olduğu yerde sonra da arkasını döndü. "Ne işin var lan senin burada?"
"Ben de burada kalıyorum Yusuf, hatırlatırım."
"Gitmiştin ama başka yere?" Biraz yaklaşıp gördüğü kişinin çift fonksiyonlu çalışmaya başlayan beyninin bir oyunu olup olmadığını anlayabilmek istedi.
"Geri geldim, bana ihtiyaç yokmuş." Dedi rahatça.
"Aptal, insan haber verir." Deyip masadaki sürahiden kendine su doldurup içti. Ani şeyler korkuturdu hiçbir şeyden korkmadığını iddia eden Yusuf'u.