Normalin üstünde sıcaklığın yaşandığı günlerde, pazar tatillerini dışarda geçirmeye karar vermişti üç kafadar ve kendilerini yaylada bulmuşlardı.
Cuma akşamından beri nereye gitsek tartışması dönüyordu aralarında. Vedat her defasında aralarındaki en tecrübelinin Yusuf olduğunu düşünüp fikir almak için, ona internetten araştırdığı yerleri gösteriyordu. Yeşil gözlü çocuk da bilmediğini, yıllar sonra buraya ilk defa geldiğini, her şeyin zamanla değiştiğini, artan turistler sebebiyle bir çok yeniliğin gerçekleştiğini anlatıyordu sabırla.
Konuşmalar Vedat'ın "Ulan sen de Rizeliyim diye geçiniyorsun ya ne diyeyim!" yakınmasıyla sonlanırken aradan çok zaman geçmeden yeniden başa dönüp Yusuf'u darlıyordu. Kıvırcık, yeşil gözlünün memleket bilgilerini sorgulamaktan bıkmamıştı ancak Yusuf bilmiyorum demekten çok bıkmıştı.
Oturdukları masada bir yandan manzarayı izliyor bir yandan da kalabalık ve gürültü içinde kahvaltılarını ediyorlardı. Yaz tatili sebebiyle ünlü yaylaya rağbet oldukça artmıştı.
"Ulan Yusuf senin bizi alıp kimsenin bilmediği yerlere götürmen lazımdı. Şaşırtman lazımdı oğlum bizi!"
Vedat kalabalıktan bunalmıştı bunalmasına ama bu Yusuf'u da bunaltması gerektiği manasına gelmiyordu. Yusuf yeşil gözlerini devirirken arkadaşına cevap vermekten çok uzaktaydı. İki gündür bu yakınmaları duyuyordu artık konuşup daha fazla yormak istemiyordu kendini.
"Aslında her yeri güzel de, kalabalık oğlum. Hiç mi bilmiyordun sessiz sakin bir yer. Ben bile internetteki araştırmalarımla bir çok yer öğrendim, yazık bak biraz memleketine sahip çık."
"Ben buraya en son 10 sene önce geldim onda da böyle yerlere gelmiyorduk zaten ya köydeydik ya kendi yaylamızda. Turist miyiz biz buraları gezelim? Çalışmaya, yardıma geliyorduk yine."
Yusuf son defa cevap vermeye karar vermişti ama Vedat bu meseleyi bırakacak gibi değildi. Tam ağzını açmış bir şeyler söyleyecekken Kenan elindeki bardağı sertçe tabağına bıraktı ve ikilinin kendine bakmasını sağladı.
"Yeter lan kaç gündür car car car beynimi şişirdiniz. Vedat sevgilinle kavgalısın diye ota boka sarıyorsun senin tribini çekmek zorunda mıyız biz kardeşim?"
Vedat cevap vermek isterken onu konuşmasıyla durdurdu Kenan.
"En sonunda arayacağım Esin'i, yalvaracağım n'olur barış şu çocukla diye. Onunla konuşmaya harcadığın enerjini bize karşı kullanıyorsun ama yeter darladın bizi darladın. Geldik işte bir yere iç çayını kalkıp dönelim köye. Kafa dağıtmaya değil şişirmeye geldik sanki."
Vedat'ın, duyduklarıyla düşen yüzünü fark etmişti Yusuf. Karşısındakine hak verse de ileri gittiğini düşünüyordu. Yanındaki genç çayını bitirip ayaklandı.
"Ben bir lavaboya gideyim." Dedi durgun sesiyle ve yanlarından uzaklaştı.
Çakır genç umursamazken, Yusuf'un gözleri o kaybolana kadar onu takip etmişti. Sevgilisiyle arasının bozuk olduğunu biliyordu bu yüzden ona karşı sabırlı davranıyordu ama çocukluk arkadaşı gayet acımasızdı. Gözlerini diktiği Kenan, onun bakışlarına karşılık verdiğinde başını ne var? anlamında salladı. Yusuf bir şey demeden tabağına döndü ve son lokmalarını attı ağzına.
Üçü de bugünün güzel geçmesini umuyorlardı, en çok da Vedat. Morale çok ihtiyacı vardı bu yüzden tutturmuştu bir yerlere gidelim diye.
Bunu bildiği hâlde onu en iyi tanıyan insan, kıvırcığın unutmaya çalıştıklarını acımasızca yüzüne vurmuştu.Bu kadar kolay kalp kırabiliyor olması Yusuf'u sinir etse de ses çıkarmadı fakat donuk bakışlarına da engel olamadı.
Kenan manzaraya karşı sıkıntılı bir nefes aldı ve ona döndü.