Bazı anlar vardır, sessiz sakin geçer ve insan; işin sonunda kötü bir şey olmasından korkar. Şahit olduğu durgunluk tedirgin hissettirir.
Karanlık sokakta misafirhaneye doğru yol alan Yusuf da aynı bu hisler içindeydi. Buraya geldiğinden beri hayatında olumsuz çok az şey olmuştu. İki yıllık hayatına nazaran şu zamanları onu rahat ettiren güzel zamanlardı.
Bu akşam Şevket ustasına yemeğe davetliydi. Ustası ve eşi onu çok güzel ağırlamış, saatin nasıl geçtiğini anlamamıştı.
Kapıya ulaştığında yüzündeki gülümsemeyle anahtarı takıp kilidi açtı. Karşılaştığı ayakkabılarla mühendislerin gelmiş olduğunu gördü ve sessiz olmaya dikkat ederek dışardaki işlerini halledip odaya girdi.
Mühendislerin ikisi de mışıl mışıl uyuyordu, parmak uçlarında kendi yatağına doğru ilerledi ve kendini yumuşak ve rahat alana bırakıp uyumayı bekledi. Onlarla da oturup sohbet etmek bir türlü nasip olmamıştı. Tanıştığı Vedat'ın cana yakınlığını sevmişti diğer çocukla da anlaşırım herhalde diye düşündü. Yeni arkadaş edinmeyeli hayli zaman olduğu için çekingenliği vardı üzerinde ama olayları akışına bırakınca bir şekilde yolunu bulduğunu biliyordu bu yüzden çabalama taraftarı değildi.
Sabaha karşı kendi telefonuna ait olmayan bir alarmla gözlerini açınca etrafa baktı. Hava aydınlanmaya başlamıştı, aniden kalkıp sese doğru gitti. Telefon Vedat'ın yanındaydı uzanıp kapadı. Abdest alıp tekrar içeri döndüğünde telefon yine çalıyordu, Vedat'a seslendiyse de kıvırcık saçlı çocuk hiç oralı olmadı. Alarmı kapatmak için eğildiğinde, arkada yatan çocuk uykulu sesine rağmen kızgınca seslendi:
"Sabahın köründe deli mi sikti lan seni kapa şu alarmları!"
Yusuf irkildi ama kendine söylenmediğini varsayarak kapatma tuşuna dokundu. Vedat'ın kolundan tutup uyanması için sarstı.
"Vedat. Vedat, uyan alarmın çalıyor."
Vedat bir şeyler mırıldanıp ona arkasını döndü. Tekrar sarstı tepki alamayınca geri çekilip seccadesini aldı ve namaza durdu.
O namazdayken, sabahı küfürle açan arkadaş yatakta hareketlenip oturmuş, namaz bitene kadar Yusuf'u seyretmişti. Geçen gün onu çatıda gördüğünde yanıldığını düşünmüştü ama şimdi karşısında duran bedene baktıkça şaşırmasına engel olamıyordu.
Acaba Yusuf da onu tanımış mıydı? Yüzünü tam görmemiş de olabilirdi. Zaten ilk tanışmaları güzel değildi bir de ikinci karşılaşmalarında onu küfürle selamlamıştı.
Namaz bitince Kenan mahcup bir hâlde konuştu:
"Kusura bakma ya sana dememiştim o lafı. Vedat'aydı sözüm."
"Anlamıştım zaten sıkıntı değil."
"Normalde duyar kalkardı bu sefer hiç duymadı bile."
"Dün çok yoruldunuz demek ki." Dedi Yusuf seccadeyi toplayıp kalkarken.
"Evet biraz öyle oldu, işimiz çok. Her yere yetişmeye çalışıyoruz."
"Allah kolaylık versin."
"Amin, amin." Dedi Kenan ve Yusuf'u incelemeye devam etti. Çok kibar davranıyordu sanırım onu hâlâ tanımamıştı. Yusuf yatağını toplamaya başlamışken merak ettiği o soruyu sordu:
"Beni hatırlamadın mı?" Yusuf arkasını dönüp gözlerini kısarak ona baktı.
"Önceden tanışıyor muyduk ki?" Kenan gülümsedi.
"Sen şu mümin tatlıcı değil misin?" Yusuf bu sözle kaşlarını çattı. Kenan ise gülümsemesini bozmadan ona bakıyordu.
"Hatırladın." Dedi muzipçe.