bölüm 11

3.6K 336 254
                                    

O güldü ve ay girdi bulutların arasına, belli ki kıskanmıştı yüzünün ışıltısını.

Kıkırtısını duyan kuşlar ötmez oldu artık, belli ki onlar da kabullenmişti bu sesin güzelliğini.

Fizyolojik olarak gülme eylemi, yüzde bulunan 12 kasın birbirleriyle uyumlu hareketi sonucu oluşur. Biyolojik olarak otonom sinir sisteminin işlevidir. Otonom sinir sisteminde bulunan sempatik ve parasempatik sistemlerin karşılıklı etkileşimiyle oluşur.

Gün içinde üzerine pek düşünmeden yaptığımız edimlerden biridir gülmek. Yani gayet insanî bir durum. Peki, neden bu çocuğa herkesten farklı bir hava katıyordu? Neden Kenan'ın gözleri kamaşıyordu? O, gülmeye devam ettikçe ondan daha da çok mutlu oluyordu?

Kenan biliyordu, anlıyordu. Nedenleriyle sebepleriyle kabullenmişti.
Günlerdir kafasında yer edinmiş milyarlarca soru cevabına kavuşmuştu artık. İlk anı tutturamıyordu sadece. İlk etkiyi hangi ara yaşadığını hatırlamıyordu.

Şevket Usta'nın evindeydiler, çay bahçesine inmeden önceki düzlükte masaya kurulmuş çay içiyorlardı. Usta onları iş çıkışı görünce ısrarla evine davet etmiş onlar da hazırlanıp oraya geçmişlerdi. Şimdi ortada Kenan'ın pek anlamadığı bir muhabbet dönüyordu, herkes gülüyordu normal olarak. Ama biri vardı aralarında nefes alış verişlerini iç çekmelerine çeviriyordu.

Yarılanmış bardağını sıcak olmasını umursamadan tepesine dikip bitirdiğinde, çayları yenileyen Yusuf'un önüne bıraktı. Hâlâ birbirleriyle olan alakasızlıkları devam ediyordu ve mavi gözlü genç karşısındakinin dikkatini ancak böyle çekebiliyordu.

Yaylada kaldıkları gece konuşup mevzuyu halletmişlerdi fakat yine de olmuyordu. Yusuf, Vedat'a davrandığı gibi davranmıyordu ona. Ne yaparsa yapsınlar o yakınlığa erişemiyorlardı. Gerçi Kenan'ın istediği yakınlık bu muydu tam emin değildi ama kendisiyle de samimi olsun isterdi.

"Kenan bu kadar sevdiysen yer değiştirelim, çay yetiştiremiyorum sana."

Yusuf elindeki bardağı sahibinin önüne bırakırken söylemişti bunları. Vedat gülüp onayladı onu.

"Harbi kanka normalde bu kadar içmezdin, sevdin galiba buranın çayını."

Mavi gözlü genç kaşığına aldığı şekeri bardağa bırakırken alaycı bir gülüş bıraktı ortaya.

"Ee Şevket Usta'nın çayıdır evladım bu. İç içebildiğin kadar, başka yerde bulamazsın bunun gibisini." Orta yaşlı adam eliyle yanındaki büyük çocuğun omzunu sıvazladı.

"Bulamayacağımı bildiğim için bu kadar içiyorum zaten, fırsat değerlendiriyorum." Bir yudum aldı ve "Gerçekten güzel." Dedi karşısına bakarak.

"Veren güzel, bahçede çalışanı güzel, tadı güzel olmasaydı çok ayıp olurdu. Bakmayın benim sahiplendiğime. Her şey bizim hanımın el emeği göz nuru. O olmasa buralar virane olur virane."

Bir iç çekip bitirdiği bardağını kenara bıraktı, Yusuf tam alacakken onu el hareketiyle durdurup daha istemediğini belirtti.

"Öyle pek güzel bir yaşam sunamadım ona, ben dışarda oraya buraya çalışmaya giderdim o evde kalır hem bahçe işleriyle hem çocuklarla ilgilenirdi. Sağ olsun anama da baktı babama da." Önceden sardığı izmariti alıp yaktı. Sessizce onu dinleyen gençlerin gözlerine tek tek baktı dumanı içine çektiği sırada.

"Yaşımı başımı almışım, getirdim sizi oturttum bu masaya. Başkası olsa şimdiye on tane öğüt vermişti size. Ben ne nasihat bilirim ne de tavsiye."
Bakışları yere inmişti artık.

FÂRİĞ OLMAM EYLESEN YÜZ BİN CEFÂHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin