Aynadaki yansımasına odaklanıp, tıraş olmakla meşgul genç bir adam düşünün, bir de hemen yamacında -artık damlayan demeyelim- insanlığa bir şeyler anlatmaya başlamış olan taharet musluğunu hayal edin.
Kıvırcık saçlarının altında bulunan beyniyle, musluğa nahoş davranışlarda bulunduğunu hayal ederek, sakinleşmeye çalışıyordu ama olmuyordu. Bu dünyadaki en zor şeyin Kenan'a tahammül etmek olduğunu zannederken, bu musluğun ona yapacaklarını tahmin edememişti. Sağ köşede bulunan malum maddeye öldürücü bir bakış attı ve yüzündeki köpükleri umursamadan dışarı çıktı.
Mutfak kapısını aralayıp kahvaltı yapan ikiliden iş görecek olana seslendi.
"Lan Yusuf! Hani tamir edecektin şu musluğu? Kaç gün oldu hâlâ su akıtıyor!" Musluğa olan asabiyetini gizleme gereği duymadan arkadaşına aktarırken, hiçbir çekinmesi yoktu. O musluk bu sabah tamir edilecekti.
"Ben onu akşam geldiğimde yapacaktım bak, unuttum."
"Nasıl unutabiliyorsun ya banyoya girdiğinde seninle konuşmaya başlamıyor mu?" Masadaki ikili onun sinirli tavırlarına güldüğünde artık sadece musluk gerginliği yoktu üstünde.
"Abi abartma alt tarafı iki damlıyor, bu kadar sinirlenmene ne gerek var?"
"Kenan kaldıramıyorum ben bu şekil sesleri, sinir ediyor beni, hem sesi bir yana dünyanın suyu aktı günlerdir. Yazık."
Yusuf çayının son duyumlarını hızlıca içip kalktı yerinden, kapıya ilerlerken bir yandan da neden geciktiğini anlatıyordu."Conta yoktu köyde biliyorsun, nalbur işi uzattı."
"Hadi abi hallet şunu da rahat rahat tıraşımızı olalım." Yusuf yattıkları odaya girip dün aldığı malzemelerle geri döndü.
"Merak etme iki dakikalık iş, şimdi bitecek." İkisi birlikte girdikleri banyoda Vedat ayakta dikilmiş Yusuf'u izliyordu. Musluğun önüne çömelmiş çocuk tornavidayla vidayı çevirmeye başlayınca aklına gelenle duraksadı. "Vanayı unuttuk, dış kapının oradaydı git de kapa."
Vedat başını sallayıp dediği yere gidip vanayı çevirdi ve tekrar yanına döndü. Yusuf musluk başlığını çıkartıp, İngiliz anahtarını göbeğe sabitleyince onu izlemekte olan gence gülümseyerek baktı.
"Sen işine devam etsene dede, ben hallediyorum bunu." Kıvırcığın yüzündeki köpükleri kast ederek yaptığı bu espriye bir tek kendi gülerken hâlâ elinin altındaki anahtarı sıkmakla uğraşıyordu.
"Şunun sesini kes sonra dile benden ne dilersen." Yusuf, kıvırcığın her hâlini abartılı yaşamasına bir kez daha güldü fakat başladığı kahkahası, gevşeyen göbeğin altından fışkıran suyla yarım kaldı. Elini açılan yere koyup suyu engellemeye çalışırken şaşkınca onu izleyen gence bağırdı.
"Lan sen kapamadın mı vanayı?"
"Gittim çevirdim işte oğlum, kapanmamış mı?" Yusuf suların aktığı çenesiyle ıslanmış tişörtünü gösterdi.
"Oradan bakınca kapanmış gibi mi duruyor, git düzgünce kapa şunu!" Vedat, onu, engelleyemediği sular altında sırılsıklam bırakırken, Kenan duyduğu bağrışmalarla banyoya gelmişti. Yusuf'u gölleşmiş yerde çaresizce otururken bulduğunda gülmeye başladı.
"Bu ne hâl?" Vedat da yanındaki yerini aldığında suyun tazyiki azalmış ardından komple kesilmişti.
"Vedat vanayı kapatacağım derken iyice açmış."
"Saat yönüne çevirince kapanmıyor muydu abi? Çevirdik işte." Yeşil gözlü genç üzerine yapışmış beyaz tişörtü çekiştirirken altındaki kaslı bedenin iyice gözükmesine sebep olurken, ortamdaki bir kişiyi zor durumda bıraktığından habersizdi.