Düzgünce portmantoya bıraktığı ayakkabılarından çektiği elini boynuna götürüp, oraya sıkıca sardığı tülbendin düğümlerini çözmeye başladı. Böyle bir durumda kurtarıcısının olacağını tahmin etmediği, Ayşe'ye ait bez parçasını teninden sıyırdı ve açığa çıkan saçmalığa baktı. Diş izleriyle çevrelenmiş, pembeden mora çalan rengi ve neredeyse erik büyüklüğündeki boyutuyla; baktıkça beynini durma noktasına getiren bu izi, başka türlü isimlendiremiyordu. Evet saçmalıktı! Hem de evrendeki en büyük saçmalık.
Aldığı derin nefesle aynadan uzaklaşırken, kenara bıraktığı poşetleri yüklenip mutfağa geçti. Aslında şu anda kuzenleri ve çocukluk arkadaşıyla birlikte merkezde olması gerekiyordu ama işler planladığı gibi gitmemişti. Gece yaşadıkları saçmalıktan sonra Yusuf'tan güçlükle ayırdığı Kenan'la, sadece kendi ilgilenen ve o sırada üzerindeki ıslak kıyafetleri uzunca bir süre çıkarmayan Vedat, güne yüksek ateş ve öksürükle başlamış; yaptığı tüm ısrarlara rağmen hastahaneye gitmeyi kabul etmeyince de onu iyi etmek Yusuf'a kalmıştı.
Nenesinin hazırladığı bitkisel karışımların ona şifa vereceğini düşündüğü için, onları alıp gelmiş, şimdi de içlerinde ne olduğunu bilemediği kavanozlar ve kaşıkla odaya geçmişti.
Sabahtan beri iki kez üstünü değiştirdiği genç yine terler içinde uyuyordu. Yanına gidip onu yavaşça sarstı ve uyanmasını sağladı
"Bak sana ilaç getirdim." Elindeki kaptan bir kaşık alıp, kıvırcığa uzattı. Güçlükle açılan ağıza bıraktığı karışımdan sonra diğerlerini de yedirdi. "Daha iyi misin?" Vedat sadece başını aşağı yukarı sallayıp kalkmaya yeltenince ona yardım etti ve doğrulmasını sağladı.
"Soğuk algınlığı ilacı da iyi geldi sana bak baya ter atmışsın. Böyle böyle iyileşeceksin inşallah."
"İnşallah Yusuf, çok sağ ol ya sana da zahmet oluyor böyle ama." Vedat'ın mahcup ifadesine gülümseyerek karşılık verdi.
"Lafı mı olur Vedat? Bir daha söyleme böyle lütfen."
Köşede kalan dolaba gitti ve oradan yeni bir tişört alıp geri döndü.Vedat, Yusuf'un tüm yönlendirmelerini kabul edip üzerine giydiği kuru kıyafetle tekrar uzandı yatağına.
"Hastahaneye gitsek daha iyi olacaksın biliyorsun değil mi?"
"Kolay hasta olurum ama çabuk iyileşirim, evde atlatmaya alışkınım o yüzden endişelenme. Hem bak hastahanedekilerden daha güzel ilgileniyorsun benimle."
Baş ucunda bekleyen gençle birlikte gülüşürlerken gözü malûm ize takıldı.
"Çok acıyor mu?"
"Sızlıyor arada ama geceki gibi değil."
Vedat bakışlarını bu sefer de Yusuf'un arkasında kalan yatağa çevirince, yeşil gözler de onu takip ederek uyuyan bedene ulaştı."Çok içince sapıtır hep," ki bu büyük bir yalandı. "Sonra da saatlerce uyur. Ellemesek yarın sabaha kadar kalkmaz yattığı yerden." Geceden beri Kenan'dan konu açıldığında uydurduğu yalanlara yenilerini eklediğinde, Yusuf'un inanmasını umut ediyordu. Dikkatle incelediği genç onu başıyla onaylayıp omuz silktiğinde rahatladı. Neyse ki muhatabı fazla umursamazdı.
"Ben mutfağa geçiyorum, istediğin bir şey varsa yapayım."
"Canımın çektiği bir şey yok, yiyeceklerim beni iyi etsin yeter."
"Tavuk varmış dayımlarda onun butlarını aldım, şimdi onun suyuna bir çorba hazırlarım sana bol limonlu kara biberli yersin. İyi gelir."
Vedat bu ayrıntılı bahsedişe hayran kalırken iştahla dudaklarını yaladı.