bölüm 21

3.1K 297 124
                                    

Acımasızlık.

Dünyanın buram buram biriktirdiği, tüm insanlığın birbirine göstermekten sakınmadığı kötü şeylerden herhangi biri. Sevgisini saklardı insan; özlemini, şefkatini, vicdanını ve daha sayılabilecek birçok güzel duyguyu, sanki bitecekmiş gibi azar azar dağıtırdı; aynı göğün altında yaşadığı varlıklara. Oysa tükenmeden her an yenilenmeye hazırdı bu duygular, Kenan'a göre.

Yaptığı yolculuk boyunca dünyadaki tek salak oymuş gibi hissetmiş öyle ki; kendini pokemon sanarak balkondan atlayan Ferhat'tan bile düşük bir IQ'ya sahip olduğunu defalarca ispatlamıştı kendine. 2 aya yakın zamandır, Vedat'la boş bıraktıkları evlerine vardığında derin bir nefes aldı. Şöyle bir etrafı kolaçan edip pencereleri açtı ve her yerin güzelce havalanmasını sağladı. Kombiyi çalıştırıp duşa girdiğinde bile "ne sanıyordum ki?" Deyip hayıflanıyordu.

Yeterince temizlediğini düşündüğünde çıkıp üzerine bornozunu geçirdi ve kendini öylece bıraktı yatağa. Uyuyabilmek ve biraz olsun rahatlamak istiyordu fakat işler istediği gibi gitmiyor, kalbi; kanla karışık pişmanlık pompalıyordu tüm bedenine. En son ne denli bu kadar çaresiz hissettiğini bile hatırlayamayacak kadar uzaktı bu hisse. Geçmişte yaşadıklarından yeterince tecrübeli olduğu için öyle bulduğu her kör kuyuya atlamıyor gayet temkinli yaklaşıyordu fakat şimdi çok farklıydı. 16 yaşındaki Kenan'ın hatalarını yinelemiş olmak, yüreğini bir zalimin eline teslim etmek ve her şeyi yapmasına izin vermiş olmak canını sıkıyor, sıkıyor he an patlayacakmışçasına geriliyordu. Yatmanın ve yalnız kalmanın bir faydasını göremediği dakikaların ardından, hazırlanıp nişan törenine gitmek için hareketlendi.

*

Herkesle beraber ritimli bir alkış tutturmuşken, iki sevgilinin birbirlerine sarılışını izliyordu. Klişe dolu bir konuşmanın ardından ailenin büyüğü kurdeleyi kesmiş şimdiyse bunun sevincini paylaşıyorlardı. Mezun olduktan sonra nadiren görüştüğü iki-şimdiyse evli- arkadaşlarıyla aynı masada oturuyordu. Seyreylediği mutluluğu ardında bırakıp önüne döndü ve tabağından bir şeyler yemeye devam etti.

"Oğlum öküz geldin öküz gideceksin, kaçmıyor ya önündeki yemek."
Fakülte arkadaşı Zeynel ona takılırken, sandığı gibi öküz biri olmayı çok isterdi. Ama değildi belli değil miydi tipinden?

"Rahat bırak çocuğu, baksana yol yorgunu zaten, istediğini yapsın." Ha, demek yol yorgunu olması kapatıyordu acısını.

"Ama yani, bak mutlu mesut dans etmeye başladılar tam şu anda herkes gibi vuslatın o nadide havasını alıyor olması gerekmez miydi?" Kenan arkadaşının kurduğu cümleye şaşırdı:

"Sen bugün fazla mı hassassın?"

"Hayır, sadece bizim nişanımız geldi aklıma da ne tatlı heyecanlardı öyle değil mi sevgilim?" Az önce Kenan'ı savunan Zehra'nın omzuna elini yerleştirip kendine çekti ve yanağından öptü eşini.

"Siz daha bu ilkbaharda evlenmemiş miydiniz? Ne diye 50'lik çiftler gibi davranıyorsun?"

"Sevdiğimi almışım kendime yâr yapmışım, istediğim gibi davranırım."
Yüzünü buruşturdu Kenan ve Zeynep'i muhatap alarak sordu:

"Hangi akımın etkisinde kalmış bu çakma şair?" Çaresizce iç çeken kadın başını iki yana salladı.

"Hiç sorma."

"Yahu imren diye yapıyorum bunları, bak kaç yaşındasın koluna takıp da getirememişsin birini." Arkadaşının gülerek söylediği laflarla gözleri doldu ve bunu önceden tahmin edemediği için başını eğdi. Şükür ki ortam romantik bir hâl alsın diye salonun ledleri kapatılmış loş bir ışıkta oturuyorlardı. Şüphelenilmeyecek kadar bekleyip göz yaşlarından kurtulmaya çalışırken yutkundu.

FÂRİĞ OLMAM EYLESEN YÜZ BİN CEFÂHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin