bölüm 41

1.3K 89 70
                                    

"Düşüncesiz bu adam vallahi düşüncesiz." Sevim yengelere giderken yolda denk geldikleri Şükran'ın serzenişlerini dinliyorlardı. Kocası İsmail, çocukların hiçbirini almadan tek geçmişti misafirliğe. Onların varlığından haberdar olunca tadı kaçsa da kadın yalnız yürümesin diye beraber gitmeyi teklif etmişti ve onların kız bebeğini kucağına almıştı. "Sizle karşılaşmasak nasıl gidecektim ben bu yolu? Konuşunca konuştu oluyorum." Küçük çocuklardan biri de Kenan'ın elini tutmuş sarsak adımlarla ilerliyordu. Kimseden çıt çıkmıyor yalnızca Şükran'ın söyledikleri dinleniyordu. 

"Siz siz olun ilerde karılarınıza bunu yapmayın, yaşatmayın. Evlenince değişmeyin sakın. Neyseniz o. Severek evlendim diye şikayetlenemiyorum kimseye ben nereden bilecektim böyle olacağını." Kadın tek konuşanın kendi olmasını fark etmiş olacak ki "Değil mi Yusuf?" diye sordu. Yusuf'un dalgın ifadesini görünce: "Nereden bilelim başımıza gelecekleri değil mi? Öncesinde belli olmuyor ki hiçbir şey."

"Öyle tabii yenge haklısın, insan geleceği bilemiyor." dedi yalnızca. İlişkileri üzerine yorumda bulunmayacaktı, bir şey dese "aramızı Yusuf bozdu" diye dolaşırdı bu kadın.

"Mühendisimiz Kenan beye de ayıp oldu böyle söylenip durdum. Ama haksız mıyım?" Yusuf arkasında kalan Kenan'a dönüp göz kapaklarını indirdi sakince. 'Onayla gitsin' demekti bu. 

Kenan önce başını sallayıp "Kendinizce haklısınız tabii ne yaşandı bilemeyiz. Peki siz şikayet ettiğiniz şeyleri onunla konuşmayı denediniz mi?" Yusuf gözlerini belertip nasıl bir kuyuya taş attığının farkına varmasını istedi ama iş işten geçmişti. Şükran gözleri parlayarak evlilikleri üzerine Kenan'la sohbet etmeye başladı. Yusuf yol bir an önce bitsin diye adımlarını sıklaştırmıştı ama nafile onlar çoktan ayaküstü terapiye geçiş yapmışlardı. Bu durumdan kurtulmak için kucağındaki kızı rahatsız hissedeceği bir konuma getirip ağlamasını sağladı. Sonra "Annesi, bir bakıver." diyerek bebeği Şükran'ın kucağına paslayıp Kenan'ın boşta kalan yanına geçti. 

Şükran çocuğuyla ilgilenirken, Kenan'ın kolundan tutup yavaşlatarak aranın açılmasını sağladı ve kulağına doğru fısıldadı:

"Daha fazla konuşma bu mevzu üzerine." Kenan önlerinde yürüyen kadına baktı duyup duymadığını merak ederek.

"Kadının ihtiyacı var gibi duruyor baksana." 

"Sana mı kaldı Kenan bu ihtiyacı karşılamak? Seninle bu kadar muhabbet etmesine izin verme bir daha."

"Anlamıyorum seni. Neden-" Sevim yengelerin evini gördüğünde avucun içindeki eti sıkıp durdu ve gözlerinin içine baktı:

"Nerede olduğunu unutmuş gibi davranıyorsun." O sırada Şükran seslendi:

"Gençler, geldik işte niye bekliyorsunuz? Bu durmuyor ben içeri geçiyorum." deyip bahçe kapısından girdi. Kenan'ın elini tutan çocuk da annesinin peşinden koşarak uzaklaşınca Kenan bir kez daha sordu:

"Neden engel oluyorsun kadın nasıl bunalmış baksana." 

"Köy yerindeyiz Kenan. Burada herhangi bir kadınla bu kadar konuşman magazin olur, o bir yana Şükran'ın kendisi apayrı bir bela. Baş edemezsin onun sorunlarıyla. Yüz verme sakın, bırak ne halleri varsa görsünler."

"Ne kadar acımasızsın ya. El alem yüzünden kimse kimseyi umursamasın mı?"

"Kenan bak bunlar karı-koca olarak bir aile yuvası değil fitne yuvası kurmuşlar. Sen pek tanımadığın için böyle masum yaklaşabiliyorsun, ben seni uyarıyorum sonra söylemedi deme." 

Kenan, kolunu tutan ele bakıp çekti kendini ve eve doğru yürümeye başladı:

"En azından bir yuva kurabilmişler, içeriği pek de önemli değil gözümde." Arkasında kalan Yusuf, onu takip ederken söylenmesini cevapsız bırakmadı.

FÂRİĞ OLMAM EYLESEN YÜZ BİN CEFÂHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin