En aşağı 70 yılı olan, ceviz ağacından yapılma pencere; akşamın, yağmur öncesi boğucu havasını biraz olsun azaltmak için açık bırakılmıştı, iki yakın arkadaş tarafından.
Kenan pencere kenarındaki yatağına uzanmış, ayağını kanatlardan birine yerleştirmiş ileri geri hareket ettirerek odadaki hava akışını değiştirmeye çalışıyordu. Gözleri boş yatakta, aklı ise sahibindeydi. Yusuf, akşam yemeği için dayısına gitmişti ancak artık akşam falan kalmamış yeni güne geçilmişti ve dönmesi gerektiği hâlde dönmemişti.
Odanın kapısı açılınca aniden doğrulup o tarafa baktı, gelenin Vedat olduğunu görünce deminki hızına tezat bir yavaşlıkla uzandı yatağına. Ayağını tekrar eski yerine yerleştirip hareket ettirmeye devam etti. Arkadaşı, aniden kalkmış olmasına ilk anda şaşırsa da normal karşılamıştı çünkü derdini biliyordu.
Vedat telefonunu şarja takıp ışığı kapattı ve yatağına geçti. Malum günden sonraki gecelerde Kenan uyuyana kadar bekleyen bu genç, uzun zaman sonra ilk rahat uykusuna kavuşacağı için mutluydu. Kafasını çevirip, hâlâ pencereyi hareket ettiren bacakların sahibine baktı, yeni takılan sokak lambası yattıkları odaya vuruyor ve adeta gece lambası görevi üstleniyordu bu sayede birbirlerini görebiliyorlardı. Kenan'ın eğik başıyla nereye baktığını anlayınca gözlerini devirdi.
"Gelmez bu gece, uyu artık." Kenan ona baktı.
"Sana haber verdi mi?"
"Hayır bir şey söylemedi ama bu saate kadar gelmediğine göre orada kalacak demek ki. Hem kuzeni falan da var ya artık onunla vakit geçiriyordur." Kaşlarını çatan Kenan, Yusuf'un kuzenini hatırına getirmeye çalıştı. Vedat ondan ses gelmeyince devam etti:
"Recep Ali lan, hani muhtar da tanıştırdı ya bizi geldiği gün." Bu açıklamayla o günü hatırlayan Kenan anladığını belirten bir "hmm" sesi bıraktı ortaya.
"Neyse hadi uyu, çok işimiz var yarın." Vedat sırtını dönüp gözlerini kapattı. Bir süre öylece yattığı hâlde pencereden çıkan gıcırtılar yüzünden uyuyamayınca duruşunu bozmadan seslendi arkasındaki gence.
"Kenan kardeşim rahat bırak şu pencereyi de uyuyalım gözünü sevdiğim."Söyledikleri bir ifade etmemiş olacak ki hâlâ sesler devam ediyordu bu yüzden arkadaşına dönüp doğruldu. "Lan Kenan!" Birden duraksayan beden ona bakınca tekrar konuştu:
"Bırak şu pencereyle uğraşmayı, uyuyamıyorum sesinden." Ayağını taktığı kulpa baktı ve gerçekten ses çıkarıyor mu diye merak ettiğinden bir kez daha ileri geri yaptı. Hayret doğrusu!... Farkına bile varmamıştı bu seslerin. Yavaşça indirdi ayağını ve uyuştuğunu da o an fark etti. Hissettiği karıncalanma yukarı doğru artarken eliyle sıvazladı bacağını.
Vedat homurdanarak uzandığı yatağında bir an önce bu yaşadıklarının son bulması için dua etti. Gözlerini kapatıp uyumayı beklediyse de bir türlü istediği olmamış onun yerine Kenan'ın hisleri üzerine kurduğu teoriler kurcalamıştı kafasını. İzlediği tavandan gözlerini çekip uyumadığını bildiği arkadaşına baktı yine.
"Yusuf'a niye bu kadar taktığını anladım." Dedi birden. Algıda seçicilik sahibi dostu ağzından çıkan isimle direkt olarak ona baktığında güldü.
"Niyeymiş?"
"Çünkü şaşırtıcı derecede Sinan'a benziyor." Kenan, yıllar önce cinsel yönelimini keşfetmesini sağlayıp kendisine onulmaz acılar yaşatan çocuğun ismiyle kalakaldı. Hiç aklına gelmemişti ki uzun zamandır ne alakası vardı Yusuf'la?
"Neresi benziyor?"
"Bir de soruyor musun?"
Vedat yatmanın ona bir yarar sağlamadığını anladığında doğrulup oturdu ve sırtını duvara verdi. Hâlâ yatmakta olan gence baktı onun da kendisine baktığını görünce ellerini kaldırıp parmaklarıyla saymaya başladı.