Akıl...
İnsalığa ilâhî kudret tarafından verilmiş; yaratılanların en üstünü olma şerefine eriştiren ve onu kullanan varlığın; hayatını faydalı işlerle donatılması beklenen yegâne özellik!
Bazısı bu özelliğini insanlığın hizmetine sunmuş ve fikirlerinin nasıl da felaketlere dönüştürüldüğüne şahit olmuş, bazısı aklıyla işe yarar sandığı şeylerin aslında birer çöp olduğunu acı bir şekilde öğrenmiş, bazısı sadece bu özelliğini yeterli görüp başka bir güce tamah etmeden ömrünü fıçıda geçirmiş ve bazılarıysa bunu sadece düşünmeye harcayarak günlerini geçirmiş hatta hiçbir sonuca ya da yargıya ulaşmayacağını bile bile.
İşte Kenan, bu son zümrede bahsedilenlerden herhangi biri oluyordu. İlk etkilendiği andan beri sadece düşünüyordu, sorguluyordu, kurtulmak istiyordu. Kimsenin haberi olmadan bitmesi için uğraşıyordu. Başarıya ulaşamadığı apaçık ortadaydı tıpkı hayallerine ulaşamayacağını bildiği gibi.
"Düşünme zihnin işi, hayal ise zevkidir." der Victor Hugo. Nasıl düşünüp, zihninin tüm duygusuzluğuyla kendini çıkmazlara sürüklüyorsa; bazen de hayallere dalıp tüm gamsızlığıyla kapılıp gitmek istiyordu yeşil gözlü oğlana.
Ne zamandır bu iç savaşla başa çıktığını bir tek kendi bilirken şimdi öğrenen biri daha olmuştu ve sanki Kenan'ı hiç tanımıyormuş gibi şu soruyu sormuştu: "İyi düşündün mü?"
O an keşke zihnini açıp gösterebilseydi Vedat'a, aynı zamanda kalbini açıp, orada devamlı gülümseyen Yusuf'un varlığına şahit kılsaydı onu da. Ama bu hayat böyle gerçek dışı şeyleri kabul edemezdi. Bunun yerine kendini kanıtlama zahmetine girmemiş ve konuyu kapatmasını istemişti. Lakin biliyordu ki arkadaşı; kara bulutlar yetmiyormuş gibi en uygun vakitte tekrar çökecekti başına. Soyadına yaraşır bir şekilde aralarına sızacaktı o karaltıların.
Sanki başında somut hâlde duruyorlarmış gibi gözlerini yukarı dikti Kenan. Fazla yakında olmasa da kilometrelerce uzakta süzülen kara bulutlar tescillemişti. Deli değildi. Henüz.
"Yağmaz bugün." Muhtar, Kenan'ın gökyüzüne sabitlenmiş bakışlarını görünce yağmur hakkında endişelendiğini düşünmüştü. Genç oğlan başını sallayıp gözlerini tekrar önündeki çöplüğe çevirdi. Hayır zihninden bahsediyor değildi; burada gerçek manada bir dere dolusu çöp vardı ve acilen yok edilip bölgenin ıslahı için çalışmaların başlanması gerekiyordu.
Köylülerin uzun zamandır çöplük olarak kullanıldığı bu dere yatağı, içinde bulundurduğu yağmur sularının pisliğine sebep oluyor ve sulama için kullanabilme potansiyelini ortadan kaldırıyordu.
"Yıllardır uyarıyoruz, yazı astık yok. Ceza keseceğiz diye uyardık yine olmadı." Muhtar elleri belinde öylece dikilirken başıyla sol taraflarında kalan direği işaret etti. "Bak oraya kamera taktırdık, seneler önce ben belediyeyle görüştüm, biz buna para vermeyiz deyince gittim kendi cebimden saydırdım da aldım ama nafile. Kırmış şerefsizler, bizim insanımız böyle işte kendine bile bile zarar verir." Kenan elindeki deftere notlar alırken bir yandan da muhtarın hayıflanmalarını dinliyordu. Şikayetçi değildi isterse akşama kadar konuşabilirdi hem biraz zihni dağılmış olurdu fena mı?
"İnan bak parasında değilim, ama yazık be kardeşim şuranın hâline bak. İnsanın içi acımaz mı güzelim yeri mahvetmeye."
Buraya birlikte geldikleri diğer arkadaşlarıyla dağılıp dere etrafında incelemelerde bulunuyorlardı. Kendi payına düşen yerde bir de peşine bu adam takılmıştı ve şu anda soru sormadığı hâlde kendinden bir cevap bekliyordu, bir tepki veya bir onaylama. Başını defterden kaldırıp etrafa son bir kez daha baktı.