bölüm 26

3.3K 294 486
                                    

Köy içinde yapılan faaliyetlerin teftişi ve raporları için her seferinde öne atılan Kenan, öğle paydoslarında kendini Yusuf'un yanına buluyordu.

İlk gün defalarca kovulmuş, ikinci gün  görmezden gelinmiş, üçüncü gün yarı kovulmuş yarı görmezden gelinmiş, dördüncü gün artık kabullenilmeye başlanmış benliğiyle eve girerken, sesin geldiği yöne doğru ilerledi.

Mutfakta, yarı bedeni tezgahın altında canhıraş uğraşır hâlde bulmuştu sevdiği adamı.

"Şuradan iki vida uzatsana." Beşinci gün tam kabul görmüş olmanın sevinciyle etrafına bakındı. Dediğini yapmak üzere çömeldi ve yerden aldığı vidaları ona uzattı.

"Beni sevme diyorsun ama hiç yardımcı olmuyorsun." Yusuf, daracık alanda sıklaşan nefeslerinin arasında alayla solumakla yetindi. Kenan'ın uzattığı vidaları aldı:

"Matkabı da versene." Kenan olduğu yerden uzaklarında kalan alete doğru eğilip takılı olduğu üçlü prizle beraber kendilerine yaklaştırdı, matkabı kendisine uzatılan ele değdirip geri çekti. Defalarca matkabı almaya yeltenen gençle aralarında ufak bir oyun başlatmıştu fakat bu kısa sürdü. Yusuf bulunduğu yerden hırsla çıkardı kafasını:

"Oyun mu oynuyorsun?" Terlemişti. Şakaklarından süzülen su damlaları ve kızarmış yüzüyle nasıl bir görsel şölen sunduğundan habersizdi.

"Heh şöyle yüzünü görelim be adam, hasret kaldık." Yusuf gözlerini devirip yeniden uzattı elini, Kenan sıkıca tuttuğu matkabı ona vermemekte diretirken konuştu:

"İyice çırağın belledin beni, insan bir hoş geldin der."

"Buraya gelmeni hoş bulsaydım inan hiç gocunmaz derdim ama gel gör ki öyle bir his yok içimde." Kenan sıkıntıyla oflayıp bıraktı matkabı, yeşil gözlü genç koluyla yüzünü sildikten sonra yeniden tezgahın altına girdi.

Kenan bulduğu rahat bir köşeye yaslanıp bacaklarını uzattı ve içinde bulundukları yeri inceledi. Yeni takıldığı gıcırlığından belli olan dolaplarıyla tipik köy mutfağından oldukça uzaklaşmış, içeriye dolan güneş ışınları ve büyüklüğüyle ferah bir alan sunan bir mekandı.

"Şevket usta niye gelmiyor artık?"

"Her gün aynı soruyu sormaktan bıkmadın mı?" Kenan kollarını birbirine sardı.

"Seninle sohbet etmek istiyorum, soru sorduğumda bıkmadan cevap vermeni istiyorum." Sıkılgan bir nefes verip devam etti: "Tamam şimdi cevabını bilmediğim bir soru soracağım: mutfağı da mı yenilediniz?"

"Evet." Matkap sesi arasında cevaplayım devam etti işine.

"Senin verdiğin cevaplar da önemli, 'evet' yeterli olmuyor."

"Yeniledik evet, başka ne diyeyim."
Beyne işleyen ses yeniden ortama hakim oldu. İşi zordu.

Yusuf işi bitince tezgah altından çıkıp ayağa kalktı, düşen pantalonunu düzeltirken pencere kenarındaki kutuya ilerdi. İçinden çıkardığı gider borusuyla uğraşırken hırsızlama bir bakış attı Kenan'a.

"Yemek yemediysen, içerde var."

"Sen yedin mi?" Gülümsemek istese de asık suratını bilerek değiştirmiyordu.

"Yedim ama var daha, yeter sana."

"Ayşe mi getirdi?" Yusuf lavabonun contasıyla uğraşmaya başlamıştı.

"Hayır, Narin."

"Hep o mu getiriyordu?"

"Ayşe nadir gelir buraya."

FÂRİĞ OLMAM EYLESEN YÜZ BİN CEFÂHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin