bölüm 37

2.5K 181 127
                                    


Güneş batıya meyledince tahmin ettikleri gibi sağanak yağmura tutulmuştu garip ikili. Böylelikle Kenan'ın da Yusuf'tan pek bir farkı kalmamış sudan çıkmış balık misali köye varmışlardı.

Hem dere tepe düz gitmelerinden hem de yine başka şekillerde dere tepe düz gitmelerinden sebep iyice yorgun düşmüş bedenlerini; eve attıklarında aceleyle ıslak kıyafetlerinden kurtuldular.

"Ne yağdı be." Diye söylendi Kenan hissettiği soğuğun ürpertisiyle titrerken. Yusuf bir anlığına ona bakıp ardından dolaptan kıyafetlerini çıkardı:

"Sen de hemen hasta olacak bir tip var Kenan, git sıcak suya gir hemen." Bu sözlerin muhatabı; alışık olmadığı ilginin şaşkınlığıyla Yusuf'a döndü, bugün fazlaca gördüğü çıplak bedene tutuldu kaldı. Buraya geldiğinden beri iyiden iyiye hantallaşmış bedeniyle kıyaslanamayacak güzellikteydi. İnsanların spor salonlarında saatlerini harcadıkları, günde en az 10 yumurta tüketip yanına bir de toz ilaçlarla desteklediği vücut yapısına sadece inşaat işleriyle uğraşarak ulaşmış olması kıskanılacak cinstendi. Kuru ve temiz kıyafetler gün içinde bir kez daha seyrini perdelediğinde diğer gencin de kendisine baktığını anca fark etti. Gözleri birleşince konuştu Yusuf:

"Dudakların mosmor olmuş." Elindeki büyük havluyla adımlayıp Kenan'a yaklaştı, ayak parmaklarının üstünde biraz yükselip pamuktan yapılmış beyaz kumaşı onun başına geçirdi.
"Dondun burada."

Yusuf'un dediği de laftı doğrusu, donup kalmaktan başka bir şey gelmiyordu elinden. Yeşil bir dünya vardı yakınında, içinde bulundurduğu kara deliğe rağmen orada tüm sıcaklığıyla duruyor ve dürüstçe parıldıyordu. Karanlık boşluksa sesleniyordu Kenan'a: Bak düşersin bu delikten içeri, kuyu misali kalırsın içinde kaybolur gidersin. Kimse yardım etmez, ben bile. Duyarım sesini gelmem yanına, görmezden gelirim. Hatta belki başkalarını yollarım yanına unuturum seni. Diyordu.

Hâlâ başında duran ellere tutunup aklına gelen ilk soruyu sordu Kenan:
"Unutmazsın beni değil mi?"

Kaşlarını çatarak, "Nereden çıktı bu şimdi?" Diye sordu.

"Hiç," sol omzunu kaldırıp indirdi. "Merak sadece."

"Beynimle alakalı bir hastalık yaşamadığım sürece unutmam, hafızamın ne kadar güçlü olduğunu söylemiştim sana."

"Doğru, sen hiçbir şeyi unutmazsın. Beni de unutmazsın, diğer her şey gibi kalırım aklının bir köşesinde."

Kenan'ın saçlarını karıştırıp geri çekildi:
"Hadi hadi vakit kaybetme, önce sen sonra ben gireyim kendimize gelelim bir."

Yerdeki kirlileri topladı tek tek, eğildiği yerden son kez kalktığında Kenan'ın havluyu beline sarıp beklediğini gördü. Sebebini bildiği için de bıkkın bir iç çekiş bıraktı ortaya.

"Tamam. Konuşacağız Kenan. Önce bir ısınalım." Kaşlarını kaldırıp onay vermesini bekledi fakat cevap alamayınca "Tamam mı?" Diye sordu. Kendini üç yaşındaki bir çocuğu ikna ediyormuş gibi hissediyordu bu tavırlarıyla.

"Tamam." Diye belli belirsiz mırıldanıp odadan çıkan Kenan'ın peşinden gitti kucağındaki çamaşırlarla.

"Karnım çok aç, sen duştayken ben bir şeyler hazırlarım mutfakta." Beraberce banyoya girdiklerinde kucağındaki yükü kirli sepetine bıraktı.

"Ben hiç aç değilim ya iştahım kapandı sanki."

"Masaya oturunca fikrin değişir belki." Kenan Yusuf'a attığı serseri bakışlarından biriyle yakalanınca sırıttı.

FÂRİĞ OLMAM EYLESEN YÜZ BİN CEFÂHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin