"Sağ ol Ayşe."
Kenan, elindeki tatlı tabağına bakarken söyledi bunları.
"Rica ederim, ne demek. Peki şey, Yusuf'tan haberiniz var mı? Buraya gelirken belki karşılaşırım diye evin önünden geçtim ama orada da yoktu. Allah'tan sizinle karşılaştım da revaniyi teslim edebildim. Yusuf çok sever."
"Yusuf çok sever." Beş dakikadır 10 defa duymuştu herhalde bu cümleyi. Mavi gözlü genç yavaşça kafasını kaldırıp ışıl ışıl parlayan yeşil gözlere baktı.
"Hayır haberim yok."
Durgundu kıza karşı. Madem o gözler kendisine baktığı için değil de bahsettiği kişi için parıldıyordu, önemsemeyecekti. Ayşe öyle bir soğutmuştu ki kendinden, bilerek yaptıysa helal olsundu çok güzel başarmıştı.
"Neyse ben artık gideyim. Mesaj attım zaten görürse cevaplar. Kendinize iyi bakın."
"Güle güle."
Kızın içten gülümsemesine samimi olduğunu düşünmediği bir gülümsemeyle karşılık verip onu yolculadı.
İşten döndüğünde karşılaşmışlardı Ayşe'yle. Kapı önünde oturmuş bekliyordu. Tatlı yapmış, Yusuf çok severmiş, onun için getirmiş. O yesin diye getirmiş. O, yani Yusuf. Neden, çünkü çok seviyormuş. Bayılırmış çocukluğundan beri o yüzden Ayşe'nin öğrendiği ilk tarif buymuş.
"Ya Sabır!"
Kapıya uzanıp sertçe açtı ve aynı şekilde kapattı. Vedat önden girmiş banyo yapmaya başlamıştı bile.
Bugün o kadar yorulmuştu ki kılını kıpırdatası yoktu. Üstündeki kokuyu önemsemeden yatardı bile. Vedat alışıktı zaten, Yusuf efendi de çeksin biraz cefasını canım ne olurdu sanki. Revaninin üstüne iyi giderdi.
Mutfağa geçti ve elindeki tabağı dikkatlice masaya bıraktı -aman başına bir iş gelmesin sonra Yusuf o çok sevdiği tatlıyı yiyemez falan kahırdan ölürdü, yazık- arkadaşının ocağa koyup bıraktığı suyun kaynadığını görünce çayı demledi.
Kirli sepetine gidip öğle aralarında giydiği kıyafetlerini bırakırken ne kadar dolduğunu fark etti. Makineyi çalıştırmayı Yusuf'un gelmesine erteledi muhtemelen onun da kıyafetlerini yıkaması gerekecekti.
Tekrar mutfağa dönerken banyonun kapısını tıklattı.
"Çabuk çık!" sinirliydi.
Üzerinde, istediği oyuncağa sahip olamamış bir çocuğun hırsı vardı. Çok istemiş, ağlamış, bağırmış, eve dönünce de umutsuzca o oyuncağın asla alınmayacağını anlamış bir çocuğun hırsı.
Kaç gündür düşünüyordu, bu kız Yusuf'ta ne buluyordu? Kenan'la kıyaslanabilir miydi? Kısaydı bir kere -1,86 olması hiçbir şey ifade etmiyordu çünkü ondan kısaydı- sonra düşününce zorlama bir erkeksilik vardı üzerinde.
Domates ve salatalık aldı eline, yıkayıp doğramaya başladı.
Diğer erkeklerden farkı neydi bu çocuğun? Yeşil gözü mü? Kabul Türkiye, koyu renk gözlü insanların çoğunlukta olduğu bir memleketti ama Rize'deydiler. Adım başı renkli gözlü-sarışın biriyle karşılaşıyorlardı. Ayrıca Ayşe'nin gözleri daha güzeldi, kendine aşık olsaydı o adama aşık olacağına.
Düşünceli denilebilirdi, gülerdi hep, samimiydi ama önyargılıydı be. Kenan'la tanıştıklarında nasıl davrandığı daha dün gibi aklındaydı.
Akşam yemeği için sofralarını kurarken yapıyordu bu değerlendirmeleri ve mükellef bir masa hazırladığını fark ettiğinde duraksadı. O kadar dalmıştı ki ne ara bittiğini bile anlamamıştı, kafasını sallayıp aklındaki düşünceleri savuşturdu. Sanki böyle yaptığında aklındakiler dağılabiliyormuş gibi.