bölüm 28

3.2K 310 290
                                    

(Şenlik gecesi)

Narin'in peşi sıra gittiği yolda taşıyacağı çuvalın çok ağır olmamasını düşlüyordu sadece. Karşılaşacağı durumdan habersiz attığı adımlar onu, eski yapıya getirmiş ve Ayşe'nin sıcak dudaklarıyla buluşturmuştu.

İlk Ayşe geri çekilsin diye tepkisizce bekliyor bir yandan da sözlerinden bile sakınıp kalbini kırmamaya çalıştığı genç kızın cesaretine şaşırıyordu. "Seni seviyorum." Deseydi reddetmesi daha kolay olurdu ama belli ki öylesi de Ayşe için zordu. Küçük aralıklara öpmeye başlayan Ayşe kollarını boynuna doladığında hâlâ geri çekilmiyor oluşunu sorguladı:

Niye beklediğini çözemiyordu, acaba bir karşılık vermek mi istiyordu? Hayır belki de duygusal anlamda bir kaç değişik his... aklına gelen fikrin hırsıyla tutundu dudaklara. Belki değildi bir şeyler hissetmek istiyordu Yusuf. Kalbinde bir kıpırtı ya da duygudan tamamen yoksun olsa da en azından alt taraflarında bir kıpırtı.

Biliyordu: ağzının içinde dolanan et parçalarından zevk alsa daha kolay bir hayatı olurdu, daha az acı çekerdi, herkes gibi güllük gülistanlık yaşardı. Yaşamasa yuvarlanır giderdi. Sürünmezdi.

Bir kolunu Ayşe'nin ince beline sarıp onu iyice kendine çekti ve vücudunun tepki vermesi için bekledi. Genç kızın titreyen dudakları, patlayacakmışçasına atan kalbi, sıcak bedeni... tüm bunlara delicesine yakınken dış dünyanın istediği Yusuf olmaya da bir o kadar uzaktı.

Yok olmuyordu.

Ellerini yavaşça yukarı doğru çıkartıp omuzlarından sıkıca kavradığı bedeni kendinden uzaklaştırdı, ikisi de nefes nefeseyken bu işi toparlamak zorunda hissediyordu kendini:

"Ayşe, aç gözlerini." Elini sıcak yanaklara götürüp okşadı.

"Ayşe-"

"Abla, Yusuf abi!" Dışarda her şeyden habersiz onları bekleyen Narin'in seslendiğini işitince ellerini çekip kapıya gitti Yusuf. Ayşe de ufak bir duraksamadan peşinden geldi.

"Ne oldu Narin?"

"Şuradan geçen birini gördüm size haber vereyim dedim." Yusuf kafasını çevirip gösterdiği yöne yürüdü, etrafı kolaçan edip eskimiş camlardan içerinin nasıl durduğunu anladı. Biri onları gördüyse eğer bu sonları olurdu, bela olacak biri olmasa bari diye geçirdi içinden. Kızların yanına indi:

"Kimse yok, hayvan geçmiştir belki." Narin bir ona bir ablasına baktı, tedirgindi.
"Hadi sizi aşağı yola kadar geçireyim."

Yönlendirmelerine ayak uyduran iki kızla birlikte orayı terk etti. Eğer bölünmeseydi Ayşe'yle her şeyi konuşup bu saplantıyı orada sonlandırmak istiyordu fakat yine başka bir zamana ertelenmişti. Şenlik alanına beraber girmemek için durdu.

"Siz önden gidin, ben bir 5 dakika sonra gelirim." Onu onaylayan sadece Narin'di. Ayşe kıpkırmızı suratıyla başını eğmiş öylece duruyordu. Az önceki cesaretinden eser yoktu.

Ellerini pantolonunun cebine atıp ikisinin gidişini seyretti. Sonra gökyüzüne doğru kaldırıp kafasını, derin bir nefes aldı. Yerli yerinde duran Ayşe'nin tadı onu ancak şimdi iğrendirmiş, bir kadın olmasından çok kardeşi olarak gördüğü birine yaptığı kötülüğün anca farkına varmıştı. Bir kaç kez tükürüp yakındaki çeşmeye gitti ve önce ağzını yıkadı, yetmeyince yüzünü, o da yetmeyince başını oluğun altına sokup; soğuk suyun etkisiyle iyice kendine gelmeye çalıştı. Kafasını sudan çektiği anda esen rüzgarın verdiği serinlikle titredi.

Yavaşça çeşme kenarına oturup ellerine baktı sonra parmaklarıyla dudaklarını yokladı. Biriyle bu denli yakınlık kurmayalı yıllar oluyordu en azından bazı arzularının şaha kalkmasını beklemişti. Herkesçe kabul edilen doğru buysa neden tüm çabasına rağmen kalbi aynı ritimde atmaya devam etmişti? Hani neredeydi o başa çıkamadığı arzuları? Kafası o kadar karışıktı ki onları tamamen kaybedip kaybetmediğini bile anlayamıyordu.

FÂRİĞ OLMAM EYLESEN YÜZ BİN CEFÂHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin