8. Bölüm

349 54 4
                                    

                                                 -Buluşma-

       Sabahın ilk saatlerinde uyanan Paul gözlerini kırpıştırarak yatağında doğrulup oturduğunda, uyku dolu gözleriyle odayı inceledi. Yatağının yanında arkası dönük olan kardeşine baktığında, oturduğu yerden kalkıp odadaki küçük banyoya girdi. Sıcak suyu açan Paul cam kapıyı kapattıktan sonra buhar ile dans eden sıcak suyun altına girdi. Sıcak su vücudunda yolunu bulup akarken, sarı saçları akan suyun sayesinde gözlerinin önüne düştü.

Saçlarını gözünün üzerinden çeken Paul, arkasını dönüp buğulanmış cama küçük bir gülen yüz çizdikten hemen sonra arkasını dönüp yüzünü akan sıcak su ile yıkadı. Aniden hissettiği soğuk hava ve huzursuzlukla arkasını dönen Paul, hemen karşısında duran şeyle donup kalmıştı.

Dakikalar önce çizdiği güler yüz şekli şimdi iki boynuz ve kuyrukla mutsuz bir yüz olmuştu. "Bu hiç komik değil" diye seslendi Paul.

Bulanık camın arkasında kapıya yakın duran kişinin yüzünü görmek için camdaki buharı eliyle sildi. Buğulanmış cam yerini bulanıklığa bıraktığında, elini cam kapının metal tutacağına uzattı. Duşa kabinden çıkan Paul kapıya baktığında, Kavin'ın arkası dönük bir şekilde banyodan çıktığını gördü. "Kavin bu hiç hoş değil" dediğinde duvarda asılı olan kırmızı havluyu beline sarıp hızlı adımlarıyla banyodan çıktı.

Odaya giren Paul gördüğü şeyle şaşırmıştı. Yatak odasının camı sonuna kadar açık, beyaz tül perde içeri giren soğuk havayla dalgalanıyordu ve kardeşi hala yüzünü ona doğru dönmeden uyumaya devam ediyordu.

Uyuyan kardeşinin başına giden Paul, kendi yastığını alıp Kavin'ın kafasına fırlattığında kardeşi öfkeyle uyandı. "Lanet olsun Paul neyin var senin sabah sabah böylemi uyandırılır?" diyerek yatağında oturur pozisyona gelen Kavin, karşısında kaşlarını çatmış gözlerinin içine bakan kardeşine baktı.

"Asıl bağıran kişinin benim olmam gerekirdi. Hem suçlusun hem de beni azarlıyorsun." diye bağırdı Paul "Hem banyoda beni gözetliyorsun, hem de benim yaptığım resmimi Şeytan'a çeviriyorsun ve şimdi gelmiş hiç bir şeyden haberin yokmuş gibi beni azarlıyorsun"

"Neden bahsediyorsun" diye sordu Kavin "neden seni banyoda izleyeyim ki birde Şeytanla ilgili bir şey yapmam"

"Neden banyo kapısında durdun? Sonrada arkanı dönüp çıktın?" diye sordu Paul

Hiç bir şeyden haberi olmayan Kavin öylece kızgın kardeşinin yüzüne bakarken, Paul arkasını dönüp banyoya girdiğinde "YOK BİRŞEY" diye bağırıp kapıyı hızla çarptı. Aynada kendi yansımasına bakan Paul, lavabonun musluğunu açıp soğuk suyla yüzünü yıkadı. Başını kaldırıp tekrar aynaya baktığında kendi görüntüsünün hemen yanında kalan duşa kabinin üzerinde yazılan bir cümle dikkatini çekti. Hızla arkasını dönen Paul karşısında kalan yazıya doğru ilerleyip şaşırmış gözleriyle yazı ve sayıları beyni idrak etmeye çalışıyordu.

'Wyndham Square Caddesi saat 02.30'

Tekrar duşun suyunu açan Paul camda ki yazıyı yıkadıktan hemen sonra kendisini sıcak suyun altına bıraktı. Su vücuduna her temas ettiğinde biraz daha rahatlayan Paul, eliyle gözlerine düşen saçlarını çekip yüzünü suyun altında tuttu. 'Wyndham Square Caddesi saat 02.30' diye düşündü Paul 'Neresinin adresi acaba'

Duştan çıkan Paul yatak odasında ki dolabı açtığı sırada, aşağıdan gelen annesinin sesini duyduğunda gülümsedi. Dolaptan aldığı mavi kot şortu, beyaz t-shirt ve beyaz şapkasını giydiğinde odasından hızlıca çıkıp kapıyı kapattı. Masada yerini alan Paul karşısında sessizce kendisine bakan kardeşine baktığında, Lily'nin sesi duyuldu. "Sizin neyiniz var? Neden bir birinize soğuk davranıyorsunuz?"

Lily masanın ucunda oturmuş ellerini göğsünde birleştirip, iki oğlunun dikkatli bakışlarını görmezden gelip sorduğu soruya cevap beklerken "Bir şey yok anne" dedi Paul "sadece biraz geç yattım"

Sabah kahvaltısını hızlıca bitiren Paul, masadan kalktığında soru soran iki çift gözle karşılaştı. Gözlerinin içine bakan annesi ve kardeşine gülümseyip "Birisiyle buluşacağım" dediğinde arkasını dönüp mutfaktan çıktı. Evden dışarı çıkan Paul telefonuna gelen mesaj sesiyle evin kapısını kapatıp arka cebindeki telefonunu aldı. Parıldayan beyaz ışığa bakan Paul ekranda mesaj atan kişiye baktığında 'CLARA' yazıyordu.

"Paul, ben Sawrey Caddesinde ki Milbay Cafe deyim. Seni bekliyorum"

Telefonu tekrar arka cebine koyan Paul, kaldırımda yürümeye başladığında çok nadir olan evinin bulunduğu sokaktan geçen bir taksi öylece yanında durdu. Sarı renkli arabaya binen Paul kapıyı kapattığında direksiyonun başındaki esmer, siyah saçlı ve aynı renkteki uzun sakallı adama bakıp gideceği adresi söyledi.

"Sawrey Caddesi"

Ardı ardına geçen lüks arabalar belli aralıklarla durdukları kırmızı ışıklarda sakin davranırken, camdan dışarı bakan Paul hemen yanında duran üstü açık lüks arabadaki üç kıza baktı. İki sarışın ile bir beyaz tenli kahverengi saçlı kızın bulunduğu arabada müzik son ses ve hepsi sabahın bu saatinde kafaları iyi gibi davranıyorlardı. Sarı ışık yanmasına dakikalar kala beyaz tenli kızla göz göze gelen Paul, gülümsediğinde kız eliyle ağzını kapatıp açtığında öpücük atıp göz kırpmıştı. Yeşil ışık yandığında kızlar son gaz önde ilerlerken, Paul taksiyle geldikleri bu lüks sokakta bir ağacın yanında durdu.

Taksiye parasını ödeyen Paul arabanın kapısını kapattığında arkasını döndü. Hemen karşısında duran cafe sıradan dizaynı ve renklendirilmesiyle ne çok sıradan, nede çok abartılı duruyordu. Ahşap kapıyı içeri doğru açtığında kapının üstündeki zil çaldı. Kapıyı kapattığında masalarda oturan birkaç kişi kapıda öylece duran Paul'a bakarken, arkalardan gelen bir ses tüm dikkati dağıtmıştı.

"Paul, buradayım"

Yüzüne yerleştirdiği kocaman gülümsemesiyle masada oturduğu yerden el sallayan güzel kızın yanına giden Paul yanından geçtiği herkes dikkatle kendisine bakarken, yuvarlak masanın hemen karşısında oturan kızın yanına geçip kocaman gülümsedi. "Merhaba Paul" dedi güzel kız

"Merhaba Clara, nasılsın?" diye sordu Paul

"İyiyim sen nasılsın?"

"Bende iyiyim" dediğinde Paul güzel gülümsemesiyle elini havaya kaldırıp bayan garsona seslendi. "Affedersiniz"

Sipariş verdikleri sütlü kahve ve vanilyalı milksheyk'den ilk yudumunu aldıktan sonra birbirine gülümseyen Paul ve Clara yanaklarının kızardığını biliyorlardı; ama engel olamıyorlardı. Karşısında beyaz pipetinden milksehyk'inden bir yudum daha alan kızın boşta kalan elini tutan Paul göz göze geldiklerinde kısılmış sesiyle konuştu.

"Davetimi kabul ettiğin için teşekkür ederim" dedi Paul gülümseyip, "Aslında geç kalan birisi değilim ama kardeşimle biraz uğraşmak zorunda kaldım"

"Sorun değil Paul, beni bugün davet ettiğinde çok mutlu oldum."

Clara'nın narin sesi ve söylediklerini duyan Paul, biraz daha masaya yaklaşıp karşısındaki güzel kızın gözlerinin içine baktı. Saatler hızla zaman akışını gösterirken, Clara'nın telefondan mesaj sesi geldi. Masada duran telefonunu alan Clara telefonunun parlak ekranına baktı. Gelen mesaja karşılık yazdıktan hemen sonra karşısında duran yakışıklı çocuğun buz mavisi gözlerine baktı.

"Bu gece bir parti varmış gidelim mi?" diye sordu Clara

"Aslında olabilir seninle biraz daha zaman geçirmek isterim" dediğinde Paul elini havaya kaldırıp masalara sipariş götüren beyaz tenli garsona tekrar seslendi.

"Hesabı alabilir miyiz?"

Oyuncak Melekler #Wattys2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin