2.Bölüm

1K 108 3
                                    

       Dört mevsim arenası... 

18 Eylül 2030...

"Sakin ol Paul, ilk defa oynadığının farkındayım" dedi Kavin alaycı bir tavırla

Yanağına aldığı sert tokattan sonra kardeşinin mavi gözlerine bakan Kavin bulundukları durumda, yanlış bir konuşma yaptığını fark etti. Büyük bir kayanın arkasında saklanmış ara sıra sırtını yasladığı sert kayaya çarpan gümüş kurşunların sesi duyuluyor, geniş alanda yankılanarak yok oluyordu. "Her şey senin suçun Kavin" dedi Paul yanında sert soğuk kayaya yaslanan ikiz kardeşine öfkeli gözlerle bakıp

"Biliyorum Maters Akademisinin dört mevsimin bir arada bulunduğu savaş arenasında, kavurucu sıcaklığın hâkim olduğu bu kayalık tepeyi seçmekte pek akıllıca davranmamış olabilirim, ama sevgili kardeşim buradan kurtulmak için bir plan yapıyorum" dediğinde Paul öz kardeşinin söylediği son sözüyle bir eliyle ağzını kapatıp güldü, "Sen mi plan yaptın? Neler düşündüğünü çok merak ettim"

Kardeşinin sesindeki alaycı tavrı duymazlıktan gelen Kavin, karşısında gözlerinin içine bakan kardeşine sakince kafasında kurguladığı planı anlatmaya başladı. "Dinle, üç'ten geriye doğru saydığımda arkasında saklandığımız bu kayadan çıkıp, belindeki deri kemerde asılı olan iki sis bombasını hızlıca atıp geri döneceksin sonra" Paul sert sesiyle kardeşinin konuşmasını böldü. "Ne yani senin için kendimi feda edecek değilim. Özellikle saçma sapan bir turnuva için bunu asla yapmam"

Kardeşinin otoriter sesini duyan Kavin ellerini göğsünde birleştirip, "O zaman iki aptal bizi avlayana kadar burada bekleriz" dediğinde 'Ne kadar da çok düşündün, kazanmak için kardeşini feda ediyorsun' diye düşündü. Kardeşinin söyledikleri beyninde yankılanan Paul altın gibi parlayan nemli saçlarına geçirdiği ince küçük parmaklarıyla karıştırırken, sıkıca yumduğu gözleriyle ince detaylı bir plan yaptığı barizdi.

"İyi bir planım var" dedi Paul gözlerini açıp yanında oturan kardeşine baktı. Buz mavisi gözler birbirleriyle buluştuğunda, arkalarında duran sert dev kaya ona çarpan her bir mermiyi savuşturmakla kalmayıp, büyük bir yankıyla adeta bağırıyordu.

Yoğun sıcaklık artarken, arkalarındaki kayaya çarpan kurşun seslerini duymuyor gibi karşılayıp korkudan arındıklarında "Bence" dedi Paul belindeki ufak kılıftan çıkardığı iki sis bombasını gösterip, "Bu iki sis bombasını sen atsan daha iyi olur. Biliyorum neden diye soracaksın ama şöyle bir düşünelim. Sen benden daha hızlı, daha dayanıklı, daha güçlü ve daha çeviksin bunu her gün aynı kaldığımız ortamda dar giydiğin kıyafetlerinle gösteriyorsun ama ben sana göre daha dayanıksız, güçsüz ve yavaşım... Her neyse sen sis bombalarını attıktan hemen sonra hızlıca çıkıp beyaz dumanlar içinde kalan iki kişiden birisini yere indireceğim. Sende hızlıca sis'in içine girip diğerini etkisiz hale getireceksin ve mutlak zafer bizim olacak" dediğinde Kavin elindeki iki sis bombasını gösterip, sinsice gülümsedi. "Biliyordum, bir inek olman sonunda işimize yaradı"

Birbirlerine gülümseyerek bakan ikizler bir ağızdan üç ten geriye doğru saymaya başladılar.

"ÜÇ... İKİ... BİR"

"Şimdi" diye seslendi Paul

Elinde tuttuğu sis bombalarını saklandığı kayanın arkasından bakmadan hislerinin verdiği güvenle atan Kavin, yosun bağlamış ağaçların arasında duran diğer ikisinin ortasına düştü. Etkisini gösteren sis ufak bir patlamayla arenanın büyük bir kısmını etkilerken, rakiplerini içinde bırakmıştı.

"Bu da nereden çıktı" dedi sis'in içinde kalan iki kişiden birisi

"Kavin şimdi" dedi Paul gerginleştirdiği yayı saklandığı kayanın arkasından hızlıca çıkıp, bıraktığında sis'in içine doğru koşmaya devam eden kardeşinin hemen yanından geçen gümüş ok dumanın içinde kalan iki kişiden birisine saplandı.

"Jack!" dedi arkadaşı endişe dolu gözleriyle yanında duran arkadaşına bakıp, yavaşça yere yatırdı. "Üzgünüm"

Yerde yatan beyaz teni çocuk ayaklarının dibinde üzgün gözlerle bakan arkadaşının bacağına hafifçe vurdu. "Acele et ve ne olursa olsun kazanalım" dediğinde ayakta duran arkadaşının arkasından geçen bir gölge gördü. Kavin kardeşinin yaptığı ince ayrıntılı planı sis'in içinde bir dişli gibi işlediğini gördüğünde 'İnce eleyip, sık dokuduğun plan bir saat dişlisi gibi çalışmaya başladı. Paul' diye düşündü. "Kavin fazla uzatma artık" dedi Paul iki elini göğsünde birleştirip, sessizce beklemeye başladı. Seyirciler dört bir yandan onların ismini söylerken, Kavin son dakikalarında eline geçen fırsatı eğlenmek için kullanmak, zevk almak istiyordu.

Elinde tuttuğu ince yapılı kılıcı sıkıca kavrayıp ani bir hareketle durup, sis'in içine diğer bir değişle göbeğine hızlı bir hareketle girdiğinde karşısında ayakta duran genç çocuğa sinsice yaklaşıp sert bir tekme attı. Aldığı darbeyle dengesini zorda olsa sendeleyerek düzenleyen çocuk hızla beyaz dumanın içinden çıkmak için koşmaya başladı. Attığı her adımda sis tabakasından uzaklaşmak isteyen çocuk aldığı her gizemli darbeyle yere düşüyor, endişesi ve öfkesi artıyordu.

"Sende kimsin... Çık karşıma" diye bağırdı genç çocuk oturduğu yumuşak çimenlerden destek alıp, öfkeyle ayağa kalktığında etrafını inceledi.

Karşısında hemen birkaç metre uzağında ayağa kalkan gölge siluetinin öfke dolu sesini duyan Kavin, yavaş adımlarıyla ona yaklaşmaya başladı. Arasındaki mesafe azaldıkça gölge yerini kanlı canlı bir insana bırakırken, öfke ve sis sayesinde buğulanmış kahverengi gözler ile karşılaştı. Korkudan küçülen göz bebeğini ve sıkıca sıktığı dişlerini gördüğünde içindeki şeytan şöyle dursun gülmemek için kendini zor tutuyordu. Çünkü sıkıca kapatılan ağız, küçülen göz bebeği korkunun en çok belirgin özelliklerinden birisiydi.

Kavin korkunun yerini öfke ve kinle beslerdi ama bunu dışa vurmak yerine umursamaz, aptal ve hevesli gözükmeyi seçti. Bu sayede insanların gerçek olan kendisini görmelerini istemiyordu.

"Karşına çıkmamı istedin ve bende geldim. Arkadaşın gibi yerde hareketsiz kalmayı istemiyorsan sadece çekilmen yeterli" dedi Kavin elindeki kılıcı kaldırıp karşısında gözleri kocaman açılmış çocuğa doğrultarak

"Her şey, sis dağılmadan bitecek" dedi genç oğlan elindeki silahı karşısında duran kılıç ustasına doğrultup bir adım öne çıktı.

Karşısında tüm kararlılığı ve kendisine doğrulttuğu silahla sessizce bekleyen siyah saçlı çocuğun kahverengi gözlerine baktığında kaşlarını çatıp "Son şövalye, kim daha hızlı öğrenmek ister misin?" diye tısladığında Kavin donuk mavi gözleri, terden parıldayan soluk beyaz teni ve soğuk sesiyle "Evet" dedi. Siyah saçlı çocuk elindeki silahın ayarlarını yaptıktan sonra gözlerini karşısındaki şeytani çocuğa dikip devam etti. "Benim kurşunlarım mı? Daha hızlı... Yoksa... Senin keskin kılıcın mı?"

Kavin öz güven patlaması yaşayan hemen hemen aynı yaşlarda olan çocuğa sinsice gülümsedi. 'İçinde ki karanlığı hüsranla yok edeceğim' diye düşündüğünde keyfi yerine gelmiş sivri köpek dişlerini göstererek gülmüştü. 

Oyuncak Melekler #Wattys2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin