45. bölüm

9K 502 67
                                    

Kafamın etrafında herkes birşey söylüyordu. Bense onların kim olduğunu bile seçemiyordum. Birkaç saniye sonra gözlerim netleşmeye başladı. Yattığım yerde doğruldum ve kimler olduğuna baktım. Julia, babam, Eric, Ken birde Sera vardı. Kendimi çok halsiz hissediyordum. ''ne oldu bana'' diyebilmiştim sadece. Julia yanıma oturup ''bizde bilmiyoruz'' dedi. ''En son sınıftaydım. ve uyuyordum beni rahatsız etmiş olabilirmisiniz'' dedim tek kaşımı kaldırarak. Eric gülerek araya girdi ve ''2 gündür uyuyan birini rahatsız etmemek olmaz'' dedi. oha ben iki gündür uyuyor muydum. Bu nasıl olmuştuki. Bana bir şey oluyordu ama bunu ben bile bilmiyordum. Bir anda dişlerim sızlanmaya başladı. Bunu belli etmemeye çalışıyordum ama ister istemez yüzüm buruşuyordu. Sera bana yem gibi görünmeye başladı. Kanını istiyordum. Birşeyi hiç bu kadar istememiştim. Etrafımda konuşma sesleri geliyordu ama ben duyamıyordum. Beynim tamamen Seradaydı. Daha fazla katlanamadım ve üstüne atladım. Boynundan ısırdığım gibi kanını emmeye başladım. Hayatımda böyle güzel bir tat almamıştım. Biri arkamdan tutup çekmese kanını kurutabilirdim. Ellerimi arkadan kurtarmaya çalışsamda başaramadım. Kulağıma bir şeyler fısıldanıyordu ama ben anlamıyordum. Tek odaklandığım yer kandı. Kafamı sallayarak kendime geldim. ''Elena kendine hakim olmalısın'' diyordu kulağımdan biri. Kafamı ona çevirdiğimde Eric olduğunu anladım. Sera elini kanayan boynuna koymuş ağlıyordu. ''ben özür dilerim'' diyip bulunduğum yerden çıktım. Kendimi canlı hissediyordum. Demekki açtım. Az önceki yer okulun reviri gibi birşeydi herhalde. Okul koridorundaydım. Eric yetişip yanımda yürümeye başladı. ''Bak Eric suçlucaksan şimdiden git çünkü bilinçsiz bir şekilde oldu'' dedim. ''Tek sorum olcaktı. Tadı kötü gelmedimi'' dedi. Durup karşısına geçtim ve ''Kötümü olması lazımdı'' diye sordum. ''Bir doğaüstü varlık başka bir doğaüstünün kanını içerse kusacak kadar kötü olur'' dedi. ''Hayır tadı insan kanından bile daha güzeldi'' dedim. Tenefüs olması lazımdıki bir anda herkes koridora doluştu. ''Peki onların kanınıda istiyormusun Elena'' diye sordu. ''Hayır'' diyip ellerimi kafamın arasına alıp ağlamaya başladım. Daha fazla kendimi tutamadım. Sevdiğin birini öldürmek istemek çok kötü bir duyguydu. Eric tutmasa onu öldürecektim. Kafamın yanındaki ellerimin üstünde birer el hissettim. ''Bu senin suçun değil.'' diyordu Eric. ''kafamı sola çevirdim. Stefanı gördüm. Onu gördüğümde hep onunla beraber olmak isterdim ama bu sefer istediğim tek şey Stefanın kanıydı.Eric  ''Elena gözlerin kırmızı oldu'' diyince kendime geldim. ''Hemen çıkar beni burdan'' diyince kendimi okulun dışında buldum. ''ne olduğunu banada anlatıcakmısın'' diye sordu. Kafamda her şey netleşmeye başlamıştı. Ne kadar doğru olduğunu bilmiyordum ama ''kimin lanetini kaldırdıysam onun kanını istiyorum galiba'' dedim. Hiç şaşırmamış gibi duruyordu. ''Mutlaka senin diğerlerinden farkların ortaya çıkacaktı ama sevdiğin kişilerin lanetini kaldırmasan iyi olur'' dedi. ''Hiç akıl edemezdim böyle bir şey. Sağol gerçekten çok yardımcı oluyorsun'' dedim. O sırada babam, julia, ken ve sera geldi. Kendimi uzaklaştırmaya çalışsam bile Seranın  kanını artık istemediğimi anladım. Sera ''senden hala korkmam gerekiyormu'' diye sordu. Eric benden önce atlayıp ''sanırım hayır ama abin korksa iyi olur'' dedi. Herkes şaşkın şaşkın bakıyordu. Sera ''neden'' diye sordu. ''Çünkü lanetini kaldırdığım kişilerin kanını istiyorum'' dedim. Ken ''iyide sen onların lanetini çok önce kaldırdın. Niye o zamanlar istemedin'' dedi. ''Belkide istemişimdir ama açken yoğunlaşmıştır'' dedim. Herkes anlamışçasına soru sormayı kesti. Bende derin bir oh çektim.. Soru cevaplıcak halim yoktu. Suçluluk duygusu beni yeterince kemiriyordu. ''Şimdi sorunuz bittiyse eve gidip dinlenmek istiyorum.'' dedim. Elimi cebime koydum ve ormanlık yolundan arabanın bulunduğu yere doğru yürümeye başladım.Arkamdan gelmiyorlardı. Sanırım kalıp durum analizi yapcaklardı. Onları boşverip yoluma devam ettim. Şuan tek temennim arabamın bıraktığım yerde olmasıydı. Karşıma çıkan görüntü karşısında tebessüm ettim. Hala yerinde duruyordu. Elimi cebime attım ve tekrar asık suratıma döndüm. Anahtar Biyerde düşmüş olmalıydı. Lanet okuyarak geri döndüm. Yeni arabamın camını kırarak içine girmek istemiyordum. Okula kadar geldim ve içeri girdim. Bizimkiler ortalarda gözükmüyorlardı. Bahçede umutsuzca yere baka baka yürüdüm . Yere bakan gözlerim bir çift ayak gördü ve direk gözlerimi yukarı çıkarttım. Bu elinde anahtarı sallayan Stefan'dı. Pis bir gülümsemeyle ''bunu mu arıyorsun'' dedi. ''Arıyordum. artık buldum'' diyerek elimi anahtara attım. Geri çekti ve '' benimle gelirsen anahtar senindir'' dedi. Ellerimi göğsümde birleştirdim ve ''beni nereye götürceksin ki'' diye sordum.  Ondan o anahtarı alabilirdim bunu oda biliyordu.  Sadece nereye gideceğini merak etmiştim. Birde tabi artık ona karşı açlık hissetmemem vardı. Saçma geliyordu.  ''sürpriz ama beğeneceğinden eminim'' diyip tebessüm etti. Acaba büyü mü bozulmuştu. Ya da kafasına saksı felan düşmüş de olabilir. Ben cevap vermeyince tek kaşını kaldırıp ''eee ne diyorsun'' dedi. Nereye götüreceğini gerçekten merak ettim. ''Tamam'' dedim. İçimde kötü bir his vardı. Paranoyaklaşmamı durdurup hissimi bastırdım. Beraber okuldan çıktık. Hızla koşunca peşinden gittim. Arabaya bindik. Konuşmuyordu. Sanki çok başka bir şeye odaklanmıştı. Gitmese miydim acaba diye düşünmedim de değil. yaklaşık yarım saatlik yolculuğun ardından merkeze çok uzak bir yerde durduk. Çok ıssız bir yere benziyordu. ''hadi gel'' diyerek arabadan indi. Ardından ben de indim. İri gövdeli ve sık olan ağaçlardan zikzaklar çizerek yürüyorduk. Taştan bir evin önünde durup ''işte geldik'' dedi. Çok eski bir yer gibi duruyordu. Burda ne yapabilirdi ki. Tam karşıma geçti ve net bir şekilde ''bana güveniyor musun'' diye sordu. ''Hayır'' dedim gülerek. Önce kaşlarını çatsada sonra gülerek ''büyü üstümden kalktı Elena'' dedi. ''O zaman güveniyorum'' dedim. Tabiki de hala güvenmiyordum. Ya başka bir büyünün etkisi altındaysa. Dudağıma aniden bir öpücük kondurdu ve sessizce ''beni içeride bekle gerçekten bugün mutlu olacaksın'' dedi. Bir anda tüm düşüncelerimden arındım ve aralık olan kapıdan içri girdim. Eşyalar harbiden de güzeldi. Evin her tarafı kahverengi tonlarıyla doluydu. Gözlerimle içeriyi süzerken Stefan'da geldi ve ''hem güçlü hem salaksın'' dedi. ''anlamadım'' derken dışarı çıktı ve ''buraya hapis kaldın'' dedi. O sırada birden başka birine dönüştü. Bir bit yeniği olduğu belliydi. Evden dışarı çıkmaya çalışsam  bile sanki görünmez bir duvar varmış gibi çarpıp duruyordum. O da dışardan gülerek izliyordu. Kapının içeri tarafından tam karşısına geçerek ''peki burdan büyüyle çıkmayacağımı nerden biliyorsun'' diye sordum. ''Uğraş belki anlarsın'' diyip gitti. Çok  fena oyuna getirilmiştim. Salaklığıma doyum olmuyor. Oturdum gözlerimi kapattım. Odaklanmaya çalıştım. Sanki odaklanma işi tamamda engelleyen bir şey varmış gibi hissediyordum. Biraz daha uğraştım ve hiserimin doğru olduğunu anladım. Bir dahakine hislerime güvensem iyi olurdu. Koltuğa oturdum ve öylece bekledim. Bir anda aklıma Eric geldi. Onunla iletişime geçebilirdim. Oda hayal kırıklığıyla sonuçlandı. Dışarıdan ayak sesleri gelmeye başlayınca kapının önünde durdum ve dışarıyı inceledim. Karşıdan ikisi kız üçü erkek beş kişi geliyordu. Sanırım zevkli kişilerdi. Simsiyah giymeleri onları tarz ve korkutucu göstermişti.  Yakınlaşabildikleri kadar yaklaştılar. Bir  tanesi bugün beni buraya getiren erkekti. ''Sanırım büyüden ümidini kesmişsin'' diyerek pis pis güldü. ''Biliyor musun burdan çıkınca ilk seni öldürücem'' diyerek güldüm. Liderleri gibi görünen bir kız ''burdan çıkamayacaksın'' dedi. ''Göreceğiz'' diyerek oturduğum koltuğa geri döndüm. Kapı dışarısından görünüyordu ve tip tip bana bakıyorlardı. ''Buyrun bir çay kahve içelim kapıda kaldınız'' dedim. Salaklığımdan burda mahsur kalmış olabilirdim ama ezikler gibi olcak halim yoktu. İçeri gelmezlerdi. Direk öldüreceğimi bilecek kadar akılları vardı bence. Kız tekrardan söze girerek ''kendini çok zeki sanıyorsun. Neyseki konumuz o değil'' dedi. Tam devam edecekken ''dur dur bir dakika. Sen söyleme ben söyliyim. Laneti kaldırmamı istiyorsunuz. '' dedim. Çocuğun biri konuşmaya katılarak ''o kadar da salak değilmiş'' dedi. Sözünü bitirince ondan olan gözlerimi kıza tekrar çevirip ''Ama asla bunu yap-ma-ya-ca-ğım'' dedim. Beni burdan çıkartmayacakları belliydi. İstediklerini de asla yapmazdım. Bir anda dayanılamayacak kadar baş ağrısı hissetmeye başladım. Ellerimi kafamın iki yanına koyup çığlıklar atmaya başladım. O çığlıklarımın arasında onlara baktığımda diğer kızın büyü yaptığını anladım. ''Ya laneti kaldırırsın ya da günlerce işkence çekersin'' kadar senin dedi. Bir anda ağrım durdu ve cevap bekledikleri anladım. Psikopatlık yapma zamanım gelmişti. Koltuktan kalktım ve etrafta keskin bir şey aramaya başladım. Birbirlerine şaşkın şaşkın bakıyorlardı. Tahta ama ucu keskin olan bir çubuk gördüm. Aldım ve ''önce baş ağrılarıyla başlarsınız. Baktınız ikna olmuyorum''. kolumun içene sokup kesmeye başladım. ''her tarafımı kanatırsınız. Ondan çok daha acı vericiler'' dedim. O kolumu baştan sona kesince diğer kolumuda kestim ve '' aa bak ne unuttum. Bir de bana kalpten acı vermeye başlarsınız. Sevdiğim kişiler gibi görünür ve beni her defasında hayal kırıklığına uğratırsınız'' dedim. Şaşkınca beni izliyorlardı. ''Ama beni asla öldürmezsiniz. Biliyorsunuz ki ben son kişiyim. Ölürsem hep lanetli kalırsınız. Zaten sadece sevdiklerim öldürebilir. Evet atladığınız bir şey var. Ben kendimi de severim'' dedim. Bir anda paniğe kapıldılar. ''hayır sakın'' diye bağırmaya başladılar. Güldüm ve ''Eğer bana biraz daha acı çektirirseniz kendimi direk öldürürüm ve bunu yapabileceğimi bilecek kadar aklınız var bence'' dedim. Koltuğa geri oturdum. Kollarım çoktan iyileşmişti. Ne yapcaklarını bilmezmişçesine birbirlerine baktılar. Kız ''sen asla kendini öldürmezsin'' dedi. Çok emin gözüküyordu. Hiç konuşmayan erkeklerden biri üzgün bir surat ifadesiyle ''Sana zarar vermek felan istemiyoruz. Sadece lanetli olmaktan bıktık. Her dolunayda her kemiğinin kırılmasının acısını bilmediğinden sana her şey kolay tabi. Laneti kaldırınca ölmiceksin bari başkalarına biraz iyilik yap. Bu kadar acımasız olma'' dedi. Sustum. Haklıydı. Ben bencilin tekiydim. O kadar içten söyledi ki bir anda yumuşadım. Onunkini kaldırmak istiyordum ama şu çok bilmiş kızı ve beni buraya getiren erkeğinkini asla. ''Bana güveniyormusun'' diye sordum. ''Yeni gördüğüm acımasız birine mi. Sanırım hayır'' dedi. ''Sandığın kadar acımasız değilim. İçeri gel ve lanetini kaldırayım'' dedim. O hariç harkes aynı anda ''asla'' dedi. O ise birden içeri daldı. Tutamadılar. Şu an onu rehin tutup dışarı çıkabilirdim. Hislerim bu sefer bir iyilik yap diyordu. Karşımda duruyordu. Gözümü dışarıdakilere çevirdim. ''Lütfen onu öldürme'' diye yalvarıyorlardı. O ise hiç tepki vermiyordu. Sarıldım ve tüm odağımı ona verdim. Güçlerimi kesen bir engel vardı. Sanırım bunun bulunduğum evle bir ilgisi vardı. Sarılmayı bırakıp ''bu eve ne tür bir büyü yaptınız'' diye sordum. ''Bu evin içinde yapılan hiç bir büyü işlemez'' dedi. ''O zaman dışarı çıkmam gerekecek'' dedim. Genç bu fikrime onaylar gözle baksada  liderlik yapan kız hayır diyordu. ''Siz bilirsiniz. Bundan sonrası bana olan güveninize kalmış. İçerden asla laneti kaldıramam'' dedim. Uzun bir süre düşünüp karar verdikten sonra büyücü ağzında sözler gevelemeye başladı. Bitirince evden çıktım. Her anki ters bir hareketime hazırlıklı duruyorlardı. Çocuğa sarıldım ve tüm gücümle hissettim. Onun lanetini kaldırmak istiyordum. Yaklaşık 2 dakika öyle kaldık ve sonra olduğunu ayrılıp bıraktım. ''Kurta dönüş bakalım olmuş mu '' dedim. Bir anda dönüştü ve hemen geri insan oldu. ''Teşekür ederim'' diyerek sarıldı. Kız öne çıkıp ''sıra bende'' dedi. Gülerek ''bunu yapmak için istemem gerekiyor. ama sana yapmak hiç içimden gelmiyor'' dedim. Bana baş ağrısı veren büyücüye, lider kıza ve beni buraya kandırıp getiren erkeğe odaklanarak baş ağrısı verdim. Yere çöküp inlemeye başladılar. ''Nasıl bana yaptığınız gibi oluyormu'' dedim sinirle. Hepsi inlemeye devam ederken ayakta kalan ikili hiç bir şey yapmıyordu. Ne yaparlarsa yapsınlar işe yaramayacağını biliyorlardı galiba. Çığlıklar ata ata yatan lider kızın yanına oturup boynunu kırdım. Ölmüştü. Karşıdan ayak sesleri gelince yüzümü doğrulttum ve Eric olduğunu gördüm. ''Biraz fazla geç kalmışım. Başının çaresine çoktan bakmışsın'' diyip güldü. ''Sen beni nerden buldun'' diye soru yönelttim. ''Yer bulma büyüsü diye bir şey var Elena. Millet uzaya çıkıyor. Çok cahilsin'' dedi. Ayakta dikilenlerede ağrı vermeye başladı. ''Dur. Onlara bir şey yapma'' diye bağırdım. ''Nedenmiş o'' derken büyüyü kesti. ''Çünkü bayım..Suçsuzlar. Hadi gidelim burdan'' dedim.

:D merhabalar. baya geç gelen bir bölüm oldu. Şanssızlıklar yüzünden diyelim. Bu bölümü daha uzun tutmaya çalıştım. Diğer bölüm geç gelebilir. Bu hafta sınavlarım var :D vote ve yorumlarınızı bekliyorum. iyi okumalar.

Bu arada HAYALİNİ YAŞA kitabına bir göz atın derim :)

Neyim benHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin