49. bölüm

8.6K 521 107
                                    

Medya:eric

Ölü gibiydim. Bildiğiniz ölü. Zaten bilmediğiniz ölü yok heralde. Yüzüm beyaz pastel boya renginden farksızdı. Yüz hatlarımın çevresine mor rengi hakimdi. Ölmüşte olabilirdim. Belki kendi cehennemimdeyim. Ya öldüm ya da ölmek üzereyim. Bunun başka hiç bir açıklaması olamaz. Eric'e dönüp ''bir çaresini bulamıyor musun'' diye sordum. ''Yok buldum da heyecan olsun diye söylemiyorum.'' dedi. Onu bana karşı bu kadar sinirli görmemiştim. Ürkmeme sebep olmuştu. Sırıtarak ''güzel o zaman son saatlerimi nasıl öldüğümü izleyerek geçirmek istemiyorum'' dedim. ''Ölmeyeceksin.'' dedi kararlı bir şekilde. ''Hareketsiz kalabilirsin ama ölümsüzsün. Yaşayacağın tek şey güçlü bir açlık olacak'' dedi.

''Gerçekten çok güzel moral veriyorsun. sende olmasan üzüntüden kahrolmuştum.'' dedim ve çıkış kapısını açtım. Tam çıkacakken ''nereye'' diye sordu. ''Burası benim evim değil ve sende benim bir şeyim değilsin. Acılarımı yatağımda yaşamak istiyorum'' deyip çıktım. Kapıyı sertçe örttüm. Eric'in arabasıyla gitmeyi planladım. Benimde vardı ama nerde bilmiyordum bile. Muhtemelen evdeydi. Büyü gücümle kapıyı açtım ve sanki anahtarlaymış gibi çalıştırdım. Sol tarafımdaki aynayı, camı açarak tek hamlede kırdım. Bu yüzümü görmek istemiyordum. Arabanın içerisindekini de kırdıktan sonra gaza bastım. 10 dakikalık bir yolculuğun ardından Eric kafama geçiş yaparak ''arabamdan sadece kırık bir aynamı bıraktın'' dedi. ''Ona şükret ve o çok güvendiğin yüzüne durmadan bak.'' dedim. ''Kusursuz yüzüme arabamın içinden bakmayı tercih ederdim.'' deyince kendimde cevap verecek bir hal bulamadım. Fazla yorgundum ve açtım. Etrafta bir sürü kan vardı. İnsanları kan gibi görüyordum. Tek isteğim birkaç insanın kanını kurutmaktı. Ama biliyordum ki kanları geri çıkaracaktım. Bu yüzden kendime hakim oldum. Eve gelince kapıyı tıklattığım gibi Julia açtı. ''Yok artık'' diye bağırınca babamın içeriden gelen ''ne oldu'' sesiyle karşılaştık. ''Bir şey yok baba sadece yarı ölüyorum gibi bir şey. Tanrım bu ampir durumları da ne zor. Ölüyorum desem ölmüyorum. Ölmüyorum desem yaşıyorum sayılmaz. Kafa karıştırıcı'' deyip içeri girdim. Babam beni görünce şaşırdı. insanların şaşırmasına artık şaşırmıyordum. Bu şaşırma duygusu olmasaydı bende olmazdım heralde. ''sana ne oldu elena'' dedi açık ağzıyla. ''Birileri büyü yapıyor ve yediklerimi kusuyorum'' dedim. ''Eric boşuna mı büyücü'' diye katıldı Julia. ''Uğraştı bence. gizlenme büyüsü gibi bir şeyler dedi.'' dedim.

Babam ''bir şeyler yapmalıyız. okula gidebiliriz ordaki büyücülerin yardımı dokunabilir.'' dedi. Julia onaylar gibi başını salladı. ''Ben bu halimle asla okula gitmem'' dedim. Julia ellerini göğsünde birleştirdi ve tam bir sert anne şeklinde ''havası sarsılmasın diye ölmeye razı bir kızım var. Bence hastahanede karışma olasılığın olmalı'' dedi. ''Fazla komiksin. Bencede senin kızın olamam.'' diye karşılık verdim.

Babam ''hadi gidiyoruz. itiraz yok'' dedi. Bende kaderime mahkum bir halde başımı salladım. ''Ama önce üstümü değiştirmem lazım. Pijamalarla okula gidemem.'' dedim ve odama çıktım. Dizleri yırtık jean'imin üstüne Siyah beyaz bir t-shirt geçirdim. Saçlarımıda açık bıraktım. Elimle mümkün olduğunca kabarttım. Odamdan çıktım ve aşağı indim. Ben iner inmez otomatik olarak birşey demeden ayakkabılarını giydiler. Bende converse giyip çıktım. Kendi arabamı görünce bir duygusallaştım. Vampirlik arabanı unutturacak kadar büyük bir şeymiş. Önceden araba araba diye çırpınırdım. 5 saniyelik arabama bakışım bitince babamın arabasının arka koltuğuna geçtim. Okula doğru yol aldık. Direk uyudum aslında.

Julia'nın , dürtme ile karışık bağırmasıyla uyandım. ''Hadi'' diye seslendi babam. Oflayarak yerimden kalktım ve onları beklemeden okula doğru koştum. Mümkün olduğunca hızlı koşuyordum ki bir an önce bitsin. Gelince içeri girdim. Babam insan olduğundan muhtemelen juliada onun yavaşlığına eşlik edecekti.

Karşımda ikisini görünce Julia'nın getirdiğini anladım. Juliayla okula girdik. Okul saatiymiş meğer. Saat kaç onu bile bilmiyordum. Dışarıdaki öğrenciler bana tip tip bakıyordu. Bazıları sanki virüsmüşüm gibi korkarak bakıyordu. Kızlar da aralarında dedikoduya başlayınca okulun ortasında bağırarak ''sizce korkunç mu görünüyorum. O zaman doğru görünüyorum. Çünkü korkulacak biriyim.'' dedim ve yoluma devam ettim. Julia sesini çıkarmadan arkamdan geliyordu. Binaya girdik ve öğretmenlerin katına çıktık. Büyücü hocanın odasını tıklatacaktık ki bir hoca ''o vampir sınıfında'' dedi. Julia çaresizce bana baktı. Sanki gerçekten kızı ölüyordu.

Ellerimi belime koydum ve hala bakmakta olan Juliaya ''ciddi misin ya. Bu kadar çaresiz olma. Gidip alırım'' dedim ve sınıflara indim. Kapıyı bile tıklatmadan vampir sınıfına girdim. Ken'e göz kırptıktan sonra kapıdan hocaya baktım. ''Biraz gelir misiniz'' dedim. Tüm sınıfın gözleri yüzümde öyle bir kilitlenmişti ki , bu çok rahatsız ediyordu. ''tamam. ben gelene kadar saçma bir şey yapmayın'' dedi ve çıktı. Kapı önünde sözü açacaktı ama dinleyeceklerini bildiğinden yukarı kata kadar sessizce beni takip etti. Juianın yanına gelince ''eminim bahsedeceğiniz konunun yüzünle bir ilgisi vardır'' dedi. Ben  önce söze girip ''biri büyü yapıyor ve yediklerimi kusuyorum. Gizlenme büyüsüde var heralde.'' dedim. Çok bilmiş bir halde ''odama geçelim dinlemesin kimse'' dedi. Hep beraber geçtik. Koltuğuna oturdu ve ''senin gibi güçlü birini mahfedecek bir büyü yapmak çok zor olsa gerek. Bunu ya çok güçlü biri yaptı ya da tek bir kişi yapmadı. Ayrıca büyü ne kadar büyük olursa gizlenme büyüsüde o kadar zor olur. Büyüyü bozmak için önce gizlenme büyüsünü bozmak gerekir. Bunun içinde büyüyü yapanları bilmek ve onlara dayanmak gerekiyor. Boş bir şekilde büyü bozulamaz'' dedi.

''Sonuç olarak'' dedim.

''Yani büyüyü yapanı bulmanız gerek ya da senin hissederek kaldırmayı denemen gerek.'' dedi.

''Ben beceriksizin tekiyim. Ne yapmam gerektiğini bilmiyorum. Senin yardımın dokunurmu sen onu söyle'' dedim.

''Elimden hiçbir şey gelmez malesef'' dedi.

''Hadi julia o zaman gidiyoruz'' dedim ve odadan çıktım. Arkamdan geldi. Son olarak öğretmen geldi ve kapısını kapattı. İnerken hoca dersine girdi bizde arabaya geri döndük. Biner binmez babama ''Eric'in evine sür o ne yapacağımızı bilir.'' dedim.

Eric'in evinde durduğumuz an kapıyı açtı. Arabadan indik. ''bende tam beynine giriyordum.'' dedi. ''neden bir şey mi oldu'' dedi babam.

''Hiçbir büyü kusursuz değildir. Bu büyünün de bir açığı vardı. O da senin öleceğini tahmin etmeleri. Sadece sevdiklerin tarafından öldürüleceğini bilmiyorlar ya da sana sonsuz acı vererek pes etmeni istiyorlar. Her iki şekildede senin ölmenle büyü son bulacaktır.'' dedi.

''Bula bula bunu mu buldun. Bizde adam yerine koyup dinliyoruz'' dedim.

''Elena egondan vazgeç ve anlamaya çalış. Yaptıklarını gözlüyorlardır. Bu yüzden bu konuşmayı gizledim. Birine değer vermiş gibi yaparsan ve sonra o senin kafanı uçurursa senin öldüğünü sanarlar ve büyü biter. Sende aslında ölmezsin. '' dedi. Buna bu kadar zeka çok fazlaydı gerçekten....

Bölümler geç geliyor. Ödevlerden zaman bulamıyorum. Ama uyumadım ve yazdım. Emeğe saygı gösterip lütfen okuyup yorumlayın. Hatalarım olabilir. Şimdiden özür dilerim. İyi okumalar :)

Neyim benHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin