Yeni bölüm sizlerle. Lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın, oy ve yorumlarınız beni en az önce hava durumu kadar motive eden yegane şeyler. Keyifle okuyun!
Not: Okurken sizin için seçtiğim şarkıyı dinlemeyi
Siz sakın unutmayın🎵🎶🎵🎶
Sevgiler!MULTIMEDIA: Save Myself, Ashe
Rag 'N' Bone Man,HumanII-47. BÖLÜM: DÖRT MEVSİM
"Onunlayken mevsimler bile bir anda değişebilirdi. Doğa üstü güçleri olmasa da kışı, yazı ya da baharı aynı anda yaşatabilme yetisine sahipti Uzay Karadağ. Mesela bazen en ufak hareketiyle alev alev yakarken, bir bakışıyla insanın olduğu yerde donup kalmasına sebep olabilirdi."
~~~~~~~~~~🕯
Hayat sanki bu zamana kadar mahrum bıraktığı ne varsa diplomamı aldığım günde hepsini birden geri vermek istiyormuş gibiydi. Arkadaşlarımı, kardeşimi, dayımı, annemi ve bunca zaman onlarsız kaldığım için de sanırım üzerine bonus olarak Uzay'ı göndermişti. Hem de ne bonus ama..."Ağzım dilim bağlandı, konuşamadım." Bu cümleyi duyduğumda tuhaf gelirdi. Gerçek anlamını hep merak ederdim. Nasıl olur da insan kendini bu derece çaresiz, uçta, konuşmaya bile aciz hissedebilirdi ki?
İşte birer birer karşıma çıktıklarında hiç birine evet diyememiş, reddetmiş olsam da hayat bugün o sorunun cevabını kendi kendime bizzat yaşatarak öğretmişti. Sanki bir şey olmuş ağzım, dilim bağlanmıştı ve karşıma çıkan herkese birden kucak açmıştım. Pişman mıydım? Asla. Aksine mutluluğumdan içimde kelebekler uçuşuyordu.
Törenden sonra akşam partide görüşmek üzere sözleştiğimiz Meriç, Atlas, Ege ve Nil' le gitti. Uzay ailesiyle zaman geçirirken ben de Kerem dayı ve annemle yakınlarda bir yere gidip hem yemek yedik hem de konuşup anlaştık. Beni zorlamayacaklardı. Zamanın akışına bırakacak birbirimizi tanırken, sabırlı olacak, sıkmayacaktık. Her şeyin bu kadar yolunda gitmesine biraz endişelendiriyor olsa da mutluydum.
Yemek sonrası Kerem dayı evine gitti. Annem beni Uzay'ın evine bıraktı. Onlar gençleri böyle özel bir günde rahatsız etmek istemedikleri için Teoman Bey ve Ayfer Hanım'la birlikte oda rezervasyonlarını gelmeden yaptırdıkları otelde kalacaklardı.
Kapıyı çaldığımda Meriç açtı. Önce kocaman kucaklayıp beni tebrik etti. Uzay benden önce gelmiş duştaymış. Aslında hazırlanmam gerekiyordu ama yine de birer kahve alıp balkona çıktık. Sadece yarım saatlik moladan bir şey çıkmazdı bence.
Sandalyeye oturup "Sen ve Uzay!" dedim gözlerimi pörtleterek. "Birbirinizi boğazlamadan burada uslu uslu öylece oturdunuz ve konuştunuz, öyle mi?"
Meriç durduğu yerden bu halime gülmemek için kendini zor tutsa da hiç oralı olmadan burnunu dikip havalı havalı cevap verdi.
"Geç de olsa sonunda senin yakışıklı içimde parlayan altın kalbimi fark etti demek ki tatlım. Cazibeme dayanmak zordur. Ne diyebilirim ki?"
Kurduğu cümle karşısında şaşkınlıktan kaşlarım havalandı.
"Öyle mi? Meriçciğim buna sevindim ama yine de can güvenliğin için bence konuştuklarına dikkat etsen iyi edersin."
Gerçekten de çılgındı bu çocuk. Öyle olsa bile yine de onu çok seviyordum. Ben böyle düşünürken o anında sevimli bir poz takınıp cevabı yapıştırdı.
"Canım Lal'im benim. Kankası için endişelenir miymiş?"
"Endişelenirim tabii ki. Senden başka kankam mı var? Bu arada yaran nasıl oldu sahi Meriç? Kendini zorlamıyorsun değil mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MUM KOKUSU 🕯 [TAMAMLANDI]
Ficção AdolescenteNe demişler, "Peşinden gidecek cesaretiniz varsa eğer bütün hayaller gerçek olabilir." Benim cesaretim vardı. Hem de fazlasıyla... ..... Aynı dünyaya doğmuş olsa da herkesin hikayesi farklıdır. Bir yerde birinin üzerine güneş doğarken başka bir yer...