Bölüm 21

652 44 26
                                    


Yaz okulu hızlandırılmış bir kurs gibi olduğu için bir-bir buçuk ay civarı sürecekti ve okul bizi okulun yurtlarında kalmaya zorunlu bırakmıştı. Sabah dersle başlayıp akşamın bilmem kaçına kadar soru çözecektik. Kore'nin eğitim sistemi gerçekten beynimi eritiyordu. Tabii biz sanat öğrencisi olduğumuz için dans atolyeleri vesaire de hazırdı.

Oda arkadaşı olmayan tek kız bendim, o nedenle en küçük oda bana denk gelmişti ancak umursamıyordum. Yalnız başıma olmayı tercih ederdim zaten.

Kamptan sonraki 1 haftayı da Minoh olarak yaz okulumun başladığını iddia edip alt kattaki kız odamda geçirmiştim. Jimin'le yüzleşmek istemiyordum. Evet üyelere sınıfta kaldığımı Minoh olarak da söylemiştim... bu olay bir yerde kopacak ve herkes Mina ve Minoh'nun aynı kişi olduğunu anlayacaktı buna emindim fakat sanki hepimiz sessizce fırtınanın kopacağı anı bekliyor ve hiçbir şey yapmıyorduk.

Sınıfa gidip yerime yerleştiğimde etrafımda fazla kişi olmadığını gördüm. Çoğu kişi sınıfını geçmiş olmalıydı. Belki de son sınıfta olup da sınıfta kalan insanlar sadece bir olabilirdik.

Az sonra Jungkook içeri girdi ve gelip yanıma oturdu, başımı kaldırıp ona baktım. "Yanın boştu herhalde." dedi utanmazca.

"Boştu." dedim onunla atışmaya halim yoktu. "Sen neden bu sınıftasın?"

"Üstten ders alıyorum demiştim ya, dönem içinde konserlerle falan yoğun olup Jimin ve Tae gibi sınıfta kalmak istemedim."

Artık onlara pek Hyung diye seslenmiyordu Jungkook. Çantasını açmak için bütün yüzünü bana döndüğünde kaşındaki ve dudağındaki piercingleri gördüm ve hayretle iç çektim.

"Jungkook..."

Gözlerini kaldırıp yüzüme baktı. "Ne oldu neden hayalet görmüş gibi bakıyorsun?"

"Kaşını ve dudağını mı deldirdin? Gerçek mi onlar?"

Sırıttı. "Dokunmak ister misin?" bileğimi tutup elimi yüzüne yaklaştırdı ve teninin sıcaklığıyla ısınmış metal parmak uçlarıma değdi.

"Acımıyor mu?"

"Yoo, neden acısın?" dilini dudağının kenarındaki piercingin üzerinde gezdirdi yavaşça. "Sadece biraz dilime takılıyor."

"Nedir diline takılan?" diğer ikili de içeri girmişti ve Taehyung gelip diğer yanıma oturdu.

"Bizim konuşmamızı mı dinliyordunuz?" diye sordu Jk Tae'ye.

"Hiç de sessizce konuşmuyordunuz, sınıfa giren herkes duyabilir." Tae gülümsedi ve Jungkook'un elinde duran elimi tutup ondan kurtardı. "Seni bayadır görmedim güzel kız."

Kaçamak bir şekilde arkamıza geçen Jimin'e baktım. Bize bakmıyor sadece çantasından kitaplarını çıkarmakla ilgileniyordu.

"Sınıfta bir tek biz varız galiba, ders başlamak üzere."

"Son senesinde sınıfta kalmayı başaran tek gerizekalılar sizsiniz demek ki, neden şaşırmadım?"

Jungkook'a tip tip baktım. "Bana gerizekalı mı dedin? Bu çocukta hiç terbiye kalmamış. Eskiden çok tatlıydı."

"Hımm tatlı olduğumu düşünüyordun yani?" Jungkook sırıtarak başını sıranın üzerine uzattığı koluna yasladı ve bana öpücük attı. Yüzüne uçan silgiyle gözlerini kırpıştırıp doğrulduğunda başımı çevirdim.

"Ups, elimden kaydı." dedi Tae kocaman bir gülümsemeyle.

***

Birkaç ders sonra dans çalışması için stüdyoya gittik ve esneme hareketleri yapmaya başladık. Programımız tamamen aynıydı, yani burda olduğumuz süre boyunca her gün Jimin'i görmek zorunda kalacaktım. Aynaya bakarak bacaklarımı esnetirken gözüm zarif hareketlerle esneyen Jimin'e takılıyordu. İnce bedeni sanki dans için yaratılmış gibiydi, bir insan nasıl bu kadar bedenine hakim olabilirdi? Uzamış sarı saçlarını da atkuyruğu yapmıştı, illa gidip tuvalette saatlerce ağlamamı istiyordu galiba.

ERKEK OYUNU  (BTS) Maknae LineHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin