Sana bir şey söylememi ister misin?
Sanırım bu kalbi çaldırdım.
Sana yaşama nedenimi söylememi mi ister misin?
Şu anda bu mısraları okuyan kişi.
Başımı her sıkıldığım anda açarak okuduğum defterden kaldırdım. Bana tuhaf hissettiriyordu. Tuhaf hissettirmesi kadar da tuhaftı zaten yazdıkları. Karışık okuduğum halde başlardaki şiirleri son yazdıklarına oranla fazlasıyla nasıl desem, yapmacık,sahte gibiydi. Ya kendini geliştirmişti ya da duyguları kesinlik kazanmıştı. İki durum da bu defteri bana verdiği gerçeğini değiştirmiyordu.
Defteri kapatıp çantama yerleştirdim. Bir de abime yakalanmak istemiyordum. Küçücük bir defterden bile şüphelenecek kıskançlık katsayısı onda bulunuyordu. Odamdaki loş ışık düşünmek için iyi bir ortam oluşturmuştu. Düşünüyordum, doğum günümden bugüne olan her şey düşüncelerim arasındaydı. O gün öylece dikildiğim andan sonra partinin benim için sıkıcı olacağı ortadaydı; ama hiç de öyle olmamıştı.
Biraz daha orada öyle,o şekilde, dikilmeye devam ettim. Kararsızlık, endişe, korku, merak bütün duygularım harmanlanmış bir şekilde hareket etmemi engelliyor gibiydi. Tamam gibiydi değil öyleydi zaten. Bundan sonra ne yapacağımı bilmiyordum. Bir şeyi öğrendiğiniz zaman onu bilmiyormuş gibi davranmak ne kadar zorsa benim durumum da buydu işte. Seğmen kalabalığa karışıp gözden kaybolduğunda artık yalnızdım. Peşinden gitsem ona ne söyleyecektim? Yalnızlığımla baş başa kalmak daha rahatlatıcıydı.
Ya da yalnız olabileceğimi sanmıştım çünkü bir ses yalnızlık tezimi rahatlıkla çürütebilmişti.
''Vay, prenses mi demeliyim yoksa kalkan mı? Tamam, dur buldum. Doğum günü prensesi kazayla radyasyona mı maruz kaldı?'' Şaşkınlıkla ona baktım. O şu Electrat'ın soğuk kardeşiydi. Bu kadar cana yakın konuşması normal değildi. Yani o Hakan'dı. Ayrıca yaptığı şu mutant esprisi de berbattı. Radyasyona maruz kalmış mıymışım ne? Soğuk haliyle daha katlanılır gibiydi. Asıl merak ettiğim şuydu: Neden bu kadar sıcakkanlı davranıyordu?
''Asıl sana sormalı. Deneyler esnasında bir patlama sonucu kişiliğin mi değişti?'' Biz ve mutantça benzetmelerimiz...
''Bu dünyaya ayak uydurmuşsun, hatta tam olarak bir bireyi olmayı başarabilmişsin.'' Derin bir nefes aldı ve arkama odaklandı. ''Güzel. Çünkü ne kadar alışabilirsen o kadar güçlü olabilirsin ve abimin zaferi o denli unutulmaz olur.'' Sakindim(!). Alayla kahkaha attım. Hayat öyle bir oyundu ki duygularınızı bile tam olarak yaşamanıza izin vermiyordu. Umarım Seğmen'e de bu fırsatı vermezdi.
Hakan'ın soğuk hali kesinlikle daha katlanılırdı. Şikayetlerimin hepsini geri alıyordum.
''Neden buradasın?'' Lafı dolandırmaya gerek yoktu.
''Sana bunu vermek için.'' Uzattığı kurbağaya,bakın altını çiziyordum kurbağaya, baktım. Bana doğum günümde kurbağa mı hediye ediyordu? Sanırım bu çok çirkinsin demenin başka bir yoluydu.
''Bunu hak edecek ne yaptığımı bilmiyorum.'' derken bir yandan da kurbağayı ellerimin arasına aldım. Bu çok iğrençti. Umarım herhangi bir tuhaflığa bu küçük yeşil yaratık sebep olmazdı. Bir dakika! Onun iki bacağının arasında üçüncü bir bacak mı vardı? Ve o fazladan bacak sallanıyordu?
Şaşkınlıkla Hakan'a baktım. Kurbağa Prens masalı gerçek olsaydı ve o prensi getirseydi ancak bu kadar şaşırabilirdim.
''Bu hafta kuzenim ziyarete geldi. Yaşadığı şehrin yakınındaki nükleer santral atıklarından etkilenen hayvanlardan birkaçı bu şey. Doğa nedenini anlayamadığım bir şekilde bizi mutantlaştırıyor.'' Son cümlesinde uzaklara dalmıştı. Evet! Bu benim doğum günümün en ilginç hediyesi olmalıydı. Kurbağayı yanımdan geçen bir kızın ellerine bırakarak -yüzünde oluşan ifade kahkaha atmama neden olmuştu- Hakan'a döndüm. Yoktu, gitmişti. Doğum günümde ikinci defa ortada bırakılmıştım. Aman ne harikaydı(!)! Heeey! Doğum günü kızı bugün durmadan ortada bırakıldı. Hayatım boyunca yaşadığım en kötü ama bir o kadar da iyi, ilginç bir o kadar da saçma bir doğum günüydü. Kısacası bugüne ben de herhangi bir yorum yapamıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALKAN
FantasyHey sen! Evet sen! Öyle tereddüte düşme, sana sesleniyorum! Bu kitaptaki şeyleri bilsen hayata asla eskisi gibi bakamazsın. Neden mi? Çünkü herbir deneyimle değişiriz. Her neyse, asıl nokta bu kitap. Sana soruyorum: Bir gün varlığından bile haberda...