30

6.3K 419 103
                                    

İşte karşınızda 30.bölüm....

Keyifli okumalar... :D

!'+!'/%+&


''Gitmeliyim. Daha abime veda edece- öhöm öhöm yani abimle konuşacağım.'' Tanrım! Her şeyi berbat etme geni kesinlikle ailemden bana bulaşmış olmalıydı. Neredeyse öleceğimi ima ediyordum. Oğuz henüz kardeşinin ölümünü bile kabullenememişti. Acısı tazeydi. Bir başka ölüm haberi daha duyarsa kaldıramayacağından şüpheleniyordum. O sandığım gibi değildi. Ben onu kötü, duygusuz birisi sanmıştım.

Hayat bana ölümüme çok yakın harika bir ders vermişti.

Herkesin duyguları vardı. İyi veya kötü sandığımız herkeste. Hepimiz içimizde bunlardan taşıyorduk. Bazıları bastırılmış, bazıları bastırılamamış. Ben bastırmak için mücadele etmeyi bırakalı uzun zaman olmuştu. Oğuz da ilk defa karşımda saklamamıştı.

Ayağa kalktım.

''Görüşürüz.'' deyip çıkışa yöneldim. Nasıl veda edecektim? Aklıma gelen düşünceyle kararsız kalsam da geri döndüm. Ömrümün son üç gününde dilediğim gibi davranabilme hakkına sahiptim. Oğuz'un yanağına bir öpücük kondurduktan sonra konuştum, küçük voltajda elektrik hisseder gibi olmuştum. Bu çok garipti. ''Yeni bir başlangıç?''

Gülümsedi. Başıyla beni onayladı.

Vicdan azabımın biraz olsun azalmasıyla ben de derin bir nefes aldım. İhtiyacım olan -daha uzun ömürden sonra- şey tam olarak buydu, rahatlamak. Laboratuvardan üzerimdeki yük hafiflemiş bir şekilde çıkmıştım. Bu yine de yaşadığım acıyı değiştirmiyordu, hayır. Yine de üzerimde sözümü tutmuş olmanın verdiği hissi de değiştirmiyordu.

Çıkışa doğru yöneldiğimde bir elin beni durdurmasıyla arkamı döndüm. Melek.

''Bana neler olduğunu şimdi anlatıyorsun. Adın ölüm listesinde yazılı ve sen kanlı canlı karşımdasın. Bunun bir açıklaması olmalı.'' Ah! Melek. İnan bana şimdi bunu sormamalıydın. Çevremdekiler farkında olmadan anılarımı tazelemekten ne zevk alıyordu? Ya da lanet olası beynim her şeyi acılarımla bağdaştırıyordu. İkisinin de doğurduğu sonucu sevmiyordum. Başımı çevirdim ve boşta olan elimle akan göz yaşını hemen sildim. Güçlü olmak zorundaydım.

''Hayır, anlatamam. Eve gitmem lazım.'' Kolumu çektiğimde yüzünde gördüğüm tek şey hayal kırıklığıydı. ''Belki sonra.'' diye mırıldandım üzgün bir şekilde. İnsanları kırmayı veya onların acı çekmelerine, ölmelerine neden olmayı sevmiyordum.

''Evet, ŞİMDİ!'' diyerek beni iki kolumdan tutup havalandığında ağzımdan bir çığlık kaçmıştı. Bu kız kafayı mı yemişti? Gücümüzü okulda kullanmanın -ders saatleri haricinde- yasak olduğunu biliyordu. İkimizi de bu okuldan atacaktı. Benim için bir önemi artık yoktu, ya kendisi? Hiç mi havalanırken kendini düşünmemişti?

Başımı yere eğerek altımızda toplanan mutantlara baktım.

''İndir beni. Aptallık ediyorsun!'' çırpınmaya başladım. Dengesini kaybeder gibi oldu, hemen hareket etmeyi kestim. Bu ikimizin de düşüp bir yerlerimizin kırılmasına neden olacak türden aptalca bir davranıştı. Ne yazık ki(!) aptallığın büyüğünü onun yaptığını değiştirmemişti.

''Sen neler olduğunu anlatana kadar olmaz. Ben senin en iyi arkadaşınım. Sevgilinden ayrıldığında birlikte saydıracağız, birlikte abinden kaçıp gizli gizli partilere gideceğiz. Ve birlikte yaşadığın zorluğun üstesinden geleceğiz.'' Haklıydı. Yalnız Partiye bir daha hayatta gitmeyecektim. O benim için yasaklanmış bir kelimeydi. Bu yasağı kendim koymuştum. Malum her partiye gittiğimde mutlaka bir olay yaşıyordum.

KALKANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin