1

47.3K 984 146
                                    

Bu benim kaçıncı hikayem bilmyorum ama ilk defa Wattpad üzerinde yazıyorum.Başları biraz kötü olmuş olabilir.Lütfen bölüm sonuna kadar okuyun.

İnanın bana benim için en zor olan kısımlar girişler.

Keyifli Okumalar...

***********************

Normal.

Hayatımız normaldi. Gündelik işlerimizi belirli bir rutin içerisinde yapar, aynı hareketleri defalarca tekrarlardık. Ne o filmlerde gördüğümüz aksiyonu veya korkuyu ne de o kitaplarda okuduğumuz aşkları yaşardık. Normaldik. Ve belirli bir çerçeve etrafında her günümüzü tekrarlıyorduk. Peki bundan şikayetçi miydim? Hayır. Monotonluğu severdim. Gereksiz adrenaline gerek yoktu, adı üstünde. Ben öğrenciydim. Sadece sınav haftalarında gerilim yaşardım, bu da benim için yeterliydi zaten.

Çevremdeki herkes bir başkası olmak için dilekler tutar, hayallere dalardı. Ya ben? Olduğum gibiydim ve böyle olmaktan mutluydum. Taa ki o güne dek... O gün benim için çıkmaz sokakta kapana kısılmak gibi bir şeydi. Geri dönüşüm imkansızdı ben dönmek için çabalarken. Artık her şey değişmişti. Artık ben bu hayatın bir parçası olmuştum.

Bankta yanıma oturur oturmaz biricik arkadaşım Dakota konuşmaya başlamıştı bile: ''Bu akşamki partiye kesin geliyorsun. ''Nerede günaydın kelimemiz? Geliyor musun nerede Dakota?

''Sana da günaydın Dak.'' Umursamazca bankta oturmaya devam ettim.

''Boşver şimdi günaydını falan. Geliyor musun onu söyle.''En azından 'geliyor musun' demişti. Bunu görmezden gelmemeliydim. Derin bir nefes alarak:

''Yarın sınavım var Dakota.'' dedim. ''Zaten derslere katılmıyorum ve önceki sınavlarım kötü. Hoca beni bu sefer kesin sınıfta bırakır.'' Bırakırdı. Maalesef ki sert kayaya çarpmıştım. Param olsa bu hocaya o bile sökmezdi. Ofladı ya da daha çok bıkkınlığın getirisi olarak seslice nefes verdi desem aynı şeyi söylemiş olurdum. Dudaklarını büzdü ve eliyle iki rakamını gösterdi ki bazı erkekler bunu çok tatlı bulurdu:

''İki saatçik Gazel. Sadece iki. Sonra eve birlikte döner ve çalışırız.'' Çalışma arkadaşı mı demişti? Kulağa harika geliyordu. Grup çalışmalarını daha çok seviyordum ve konuları daha iyi anladığım ortadaydı. Ne diyebilirdim ki? Birilerine bir şey anlattığımda konuyu anlayıveriyordum.

''Tamam, ama iki saatten fazla olmaz. Bir dakika bile gecikirsek bir daha herhangi bir partiye gelmem.'' Hevesle başını salladı.

''Ben sınıfa çıkıyorum.'' diyerek ayaklandı ve erkek arkadaşı Gökhan'ın yanına koşar adım gitti. İlginç kızdı. Ailesiyle birlikte Rusya'dan birkaç yıl önce gelmişti. Ona bir türlü anlam veremezdim ama keşke sınıflarımız aynı olsaydı dediğim doğruydu. Sanırım anlam verememem kültür farklılığından kaynaklanıyordu. Ben de sınıfa çıkarak 3.dersi sabırsızlıkla(!) beklemeye başladım. Tarih, ne güzel(!) dersti ama.

Upuzunsekiz saatin ardından başım ağrıyordu ve bugün lokantada iş günümdü. Katlanılamaz zengin züppeleri çekecek havam hiç ama hiç yoktu. Soğuk havayı hissetmemek için montuma biraz daha sarılarak lokantanın kapısını açtım. Lokantanın içine hakim olan piyano sesine katlanmak ayrı bir dertti. Huzur mu veriyordu, beni germekten başka hiçbir şey yapmıyordu ki. Patrona selam verdiğimde iki dakika geç kaldığım için bana en sert bakışlarından birisini attı. Hadi ama! Sadece iki dakika geç kalmıştım. Bazen insanları anlamak çok zor oluyordu.

'Eleman haricinde giriş yasaktır.' yazılı kapıyı açarak iş kıyafetlerimi giyindim. Elime sipariş defterini aldım ve kulağımın arkasına kalemi sıkıştırdım. Artık hazırdım. Her iş gününde -pazartesi, salı, çarşamba, perşembe, cuma ve cumartesi- olduğu gibi derin bir nefes alarak kapıyı açtım. Bölgemi idare eden Kaan'a gülümseyip teşekkür ederek siparişleri almaya başladım.

KALKANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin