BÖLÜM 11

318 14 0
                                    

İple çektiğim cuma günü sonunda gelmişti sorun çıkışı beklemekti şimdi. O 2 gün boyunca Savaşı görememiştim, Egemeni de. Sınıftakiler dedikodu yapıyorlardı ikisi hakkında. Sınıftakilerin dediklerinin çoğu yanlıştı biliyorum. Ama tek bir şeye inanmıştım. Savaş ve Egemen uzaklaştırma cezası almışlardı 1 hafta. İkisini de göremediğime göre bu ihtimal mantıklıydı. Onur birkaç defa tenefüste bahçeye indigimizde Esine bakmıştı. Çiğdem denen kızı bırakıp hızla önümüzden geçtiği de olmuştu. Erkeklerin böyle hareketlerde bulunmalarındaki amacı asla anlayamayacaktım. Esin halâ onu çok seviyordu biliyordum, ama Onur ona baktığında o Onura bakamıyordu. Bu da biraz utangaç olmasından sanırım. Derslere daha çok yüklenen hocalar, yazılı tarihlerinin yaklaştığını her fırsatta söylüyorlardı. Derslere önem verirdim bu okula gelene kadar. Ama bu okula gelince fazla çalışamıyordum. İçimden gelmiyordu. Geçmek bilmeyen 7 dersin sonunda aşağı kata indim.
Tiyatro salonuna girdiğimde okulda bir kere bile göremediğim Savaşı salonda görmem beni oldukça şaşırttı. Yanında Gamzede vardı. Gamzenin her fırsatta Savaşın yanına gittiğini biliyordum zaten. Ama Savaş genelde onunla muhattap olmaz, gözlerini kapar, kendini soyutlardı. Belki bana öyle geliyordu ama sanki benim Savaşla gece gündüz hakkında konuşmamdan sonra Savaş daha çok insanlarla ilgilenir olmuştu, daha çok gece davrandığı gibi davranmıştı. Ama onun o halini bir tek ben görmek isterdim. Kendi elimle ateşe atmıştım kendimi sanki. Belki de öyle değildi ama. Tam karar veremiyordum ki.
"Savaş, sende mi buradaydın?" Deyip yanlarına gittim. Gamze ne zaman beni görse vücudunu dik tutuyordu, bu kalçasının yukarıya kalkmasını da sağlıyordu haliyle. Onun bu hareketine göz devirip tekrar Savaşa baktım.
"Buradayım." Dedikten sonra gözlerini kapatınca bu hareketi üstüme alındım. Gamzeyle konuşurken gayet normal duran Savaş, beni görünce eski haline geri dönmüştü. Tamam çoğu şeyi bu kadar kafama takmazdım ama Savaşla ilgili ufacık bir şeyde gözlerim doluyordu. Canım acıyordu. Ama alışsam iyi olurdu. Savaş benim imkansızımdı çünkü. O beni daha çok üzecekti. Ondan böylesine hoşlanmak benim zararıma olacaktı. Lavaboya gitmek için yanlarından ayrıldım. Lavaboya çıktığımda aynada elime yüzüme baktım. Bana böyle davranmakta sonuna kadar haklıydı. Gamzenin yanında hicbir şeydim ben. Hele Açelyanın yanında...
Onlar güzeldi, konuşkandı, komikti, ne kadar bana yapmacık gelse de hareketleri çoğu kişinin hoşuna gidiyordu.
Ben ise istesemde güzel olamazdım, konuşkan değildim, esprilerimi çoğu insan iğrenç bulur. Ben böyle büyümüştüm işte. Hep çekingendim ben. Onlar gibi olamayacaktım. O yüzden Savaşa şimdiden bir şey hissetmemeliydim. Şimdilik Savaştan sadece hoşlanıyordum, aşamalara göre bunun bir üstü sevmek olacaktı, sevmenin bir üstü aşk. Şimdi sadece hoşlanıyorsam kendime dur dersem de Savaşa aşık olmayabilirdim. Bu kadar basit. Savaşı görmek için bin takla atmak yok bundan sonra. Salona gittiğimde onunla konuşmak için çabalamak yok. Onlar sahnedeyken ona bakmak yok. Onun bana söylediği her kelimede anlam aramak yok. Eğer bunları uygularsam mutlu olacaktım. Bu okulun ne kadar dedikoducu olduğunu kendi gözlerimle gördüm ben. Savaşa karşı bir şey hissettiğimi tek bir kişi öğrense is büyüyecek nelere çıkacaktı. Savaş iyice benden nefret edecekti. Onun için Savaşa karşı dediklerimi uygulayacaktım. Öyle ya da böyle mutlu olabilirdim sonuçta. Hayatımda hep Savaş yoktu ki. O beni nasıl görüyorsa bende onu öyle göreceğim bundan sonra. Arkadaşsa arkadaş, öylesine biriyse, öylesine biri. Saçlarımı elimle düzelttikten sonra tekrar indim aşağıya. Her zaman ki gibiydi salon. Herkes kendi aleminde. Hocalar çoğunun davranışlarını kontrol ediyor. İlgimi çeken tek şey Açelya ve Miranında bizimkilerin yanında durmasıydı. Daire oluşturmuş, konuşuyorlardı. Zeynep de bunların burada ne işi var bakışlarını etrafa gönderiyordu. Yanlarına gidince Açelya bana baktı.
"Ah canım gel sende şöyle." Deyip benim sığabileceğim yerden 3 kat daha fazla açıldı. Bunun benim zayıf noktam olduğunu biliyor, her fırsatta kullanıyordu. Yanlarında durdum. Ona sınır olduğum içinde ondan tarafa durmamaya özen gösterdim. Ne tesadüf ki Savaşın yanında olduğu kısmı açmamıştı da Gamzenin yanında olduğu kısımdaki arayı açmıştı. Savaş benim karşımda oluyordu, bunun farkında değildi. Savaşa bakmamak için yere bakıyor, konuşmaları dinliyordum.
"Bu sene okul, tiyatrodan 3 grup seçecekmiş. 3 grupta okulun önünde oynayacak. Hocalar, öğrenciler, dışarı okuldan da birkaç öğretmen, üniversiteden bile gelecekler olacakmış. Hepsinin oylamasıyla 1 en iyi grup seçilecekmiş. O en iyi grupta şehirde olan bir yarışmaya katılacakmış. Oyuncu olmak isteyenler için iyi fırsat diyorlar." Deyince Gamze, iç çektim. Bizim grubun kazanamayacağı apaçık belliydi. Savaş iyi bir oyuncuydu, dışarıdan bakılırsa Gamzede iyi oynuyordu. Eren 3 yıllık tiyatrocu ve dışarıdan da tiyatro eğitimi alıyor diye duymuştum. Zeynep ve ben bu sene katılmıştık. Ben daha grubun yanında oynayamıyorken, bu saydıklarının karşısında oynayamazdım. Her şeyi daha berbat ederdim. Hadi oynadım diyelim, birde şehirde o kadar kişinin karşısında da mi oynayacaktım? Dışarıya düşüncelerimi belli etmemek için susuyordum.
"3 grubu da şehir dışına tatile götürecekler diye biliyorum ben." Dedi Açelya.
Sırf tatile gitmemek için oynamam ben. Tabi Gamzenin, Miranın, Açelyanın vücutları taş gibi olduğundan onlar için hiç sorun olmaz. Benim içinse en büyük sorun.
"Ya düşünsenize dördümüz tatil yapacağız. Süper olur kızlar ya." Dedi Mira da.
Düşünmeye başladım. Hangi dördü acaba? Burada 7 kişiyiz. Eminim dışlanan 3 kişinin içinde ben varım.
"Dördümüz?" Dedi Savaş sorar gibi. Resmen aklımı okuyor bu çocuk.
"Sen, ben, Açelya, Gamze işte." Dediğinde Mira, tekrar göz devirdim. Sonra karşım da Savaşın olduğunu hatırlayınca 5 saniyelik bir pişmanlık yaşadım.
"Biz neyiz kızım burada?" Deyip Miranın kafasına vurdu Eren. Hepsi güldü. Eren de dahil. Yüzsüz çocuk.
"Daha olabilecek şeyleri konuşsak?" Dedim.
"Olamaz mi diyorsun?" Dedi Gamze.
"Olamaz demiyorum. Hocalar keyfine götürmüyor bizi şehir dışına. Grup içinde daha çok kaynaşalım diye götürüyorlar. Hı sizinle kaynaşmak gibi bir amacım yok, bunu da baştan söyleyeyim de. Yine de onların düşüncesi bu. Yoksa hepiniz şehir dışında ufak çaplı bir tatile gidebilecek insanlarsınız." Dedim. Yine yine atar yapmıştım. Ama hak ediyorlardı. Hiçbiri sesini çıkarmayınca bende bir şey demedim artık.
"Neyse hadi bende gideyim de bizimkileri çalıştırayım." Dedi Mira. Şükür.
Bende koltuğa oturdum, Savaş yanıma oturdu. Oturma Savaş senden vazgeçmeye çalışıyorum! Telefonumu çıkarıp oyun oynamaya başlayınca
"Sen 17 yaşında olduğuna emin misin?" Dedi. Neden konuşuyor benimle ? Gözlerini kapatsa ya!
"Eminim."
Kısa kestirmek en iyisi olacaktı.
"Neden herkese nefret kusup, durduk yere atarlanıyor ve telefonundan oyun oynuyorsun?"
"İçimden geldiği gibi davranıyorum. Kimseye kasıtlı bir harekette bulunmadım."
Bu cümleme bir şey demeyip yanımdan kalktı. Sahnede Açelyanın yanına gidip kulağına bir şey söyledi. Açelya yaptığı şeye gülerek kafasını salladı. Savaş çıkarken son bir bakış attı bana. Asla amacını anlayamayacaktım.

Savaş o gidişinden sonra birdaha gelmedi salona. Açelya ya ne dediğini iyice merak etmiştim. Yine tüm salon dağıldığında Açelya, Gamze ve Mira kalınca hareketlerimi ağırdan almaya başladım. Açelya mutlaka anlatacaktı kızlara Savaşın ne dediğini. Dinlemeliydim.
"Kızlar! Savaş akşam mekana çağırdı." Deyişiyle onlara baktım. Mira ve Gamzenin suratı düşmüştü. Açelya da bundan keyif alır gibi anlatmaya devam ediyordu.
"Hangi mekan?" Dedi Gamze.
"Allah Allah! Noldu acaba Savaş seni normalde çağırmazdı, sen giderdin peşinden" deyip Gamzeye doğru sırıttı Mira.
"En azından siz dışarıda bir kere bile görüşmediniz." Dedi Açelya da
İkiside cevabını alıp sustu. Gamze tebessüm ederek
"Keşke, Savaşın Baranla ve Egemenle de arası iyi olsaydı. Biz bu akşam dördümüz bir şeyler yapacağız." Dedi.
"Ah siz Egemenle barıştınız mı Gamze?" Dedi Açelya. Bu konuşmadan anlıyordum. Üçüde birbirinden nefret ediyordu. Bu igrenclige daha fazla dayanamayacağımı düşünüp salondan çıktım. Kapıda Savaşla karşılaşınca ona baktım.
"Baksana! Açelya içeride mi?" Dedi. Savaş, normalde benimle konuşmayan Savaş, şu evden kaçtığımdan beri benimle konuşur olmuştu. Konuştuğu cümleler benim canımı acıtsa da konuşuyordu işte.
"İçeride." Dedim.
Tek kaşını kaldırıp bana baktı. Tam önümde durduğu için kıpırdayamıyordum. "Geçebilir miyim?" Dedim. Ama o, sanki benim lavaboda düşündüklerimi biliyor ve ondan vazgeçmemi istemiyor gibi davranıyordu. Biraz daha bana yaklaşınca gözlerinin içine iyice baktım. Gözleri çok güzeldi. Kokusu, işte bu koku... en müthişi buydu. Onun bu kokusunu hiç sıkılmadan duyabilirdim. Bir annenin kızının saçlarını okşaması kadar huzur veriyordu insana bu koku.
"Geçme." Dedi. Dikilmeye devam ettim.
"Sıkıldığında gidebilirsin." Diye tekrar konuştu. Benim sıkılmamı beklersek, yani Savaştan sıkılmaktan bahsediyoruz. Benim Savaştan sıkılma gibi ihtimalim mi var?
"Sen benden sıkılmayacak mısın?" Dedim. İşi ciddiye bindirmiştim. Neden sorduğum hakkında kendimden kısa süreli bir nefret ettim.
"Açelya geldiği zaman gideceksin, şaka yapıyorum." Dedi, gülümsedi. İşte bu cümlesi benim berbat hissetmeme neden olmuştu.
"Bana ne Açelya dan? Gitmek istiyorum."
Önümden çekildi, tek kaşını kaldırıp. Nasıl bir hızla da eve gittiğimi bir ben biliyorum.

ÖNYARGIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin