BÖLÜM 15

287 11 0
                                    

"Esiiin!" Diye bağırdığımda tüm sınıf bana baktı.
Esin de baktığında sırıtarak yanına gittim.
"Kızım çok iyi geçti sınav ya." Dedim. Bu son sınavdı işte. Esin çalıştırdığı için de hep ona anlatıyordum sınavımın nasıl geçtiğini. O da bana anlatıyordu. Depresyondan sınavların başladığı ilk gün çıkmıştı. Edebiyat sınavından çıkmıştık. Esin bana gülümseyip
"Sevindim." Dedi. Bu kadar yapmacık davrandığına göre, kötü bir şey olmuş olmalıydı.
"Nolduu?" Dedim sırayı işaret edip. Esinin sınavının kötü geçtiğini düşünemiyordum bile. O halde Onurla ilgili bir durum vardı.
Sıraya oturduğunda, bende arkasından oturdum.
"Sınıfa girerken Onur baktı. Bende ona baktım, gülümsedi. Neden yaptı bilmiyorum. Bana gülümsemesi şaşırtıcı değil mi?" Dedi.
"O gece ki konuşmadan sonra, başka hiç konuşmuş muydunuz?" dedim tek kaşımı kaldırıp.
"İşte, birde senin bulunduğunu söyledik. Çünkü haber ver demisti." dedi.
"Ya Esin, ne bileyim garip bir çocuk bu. Ama sorun yoktur, olacağını sanmıyorum ben." dedim. Gülümsedi diye üzülmüştü resmen Esin. Savaş bana gülümsediğinde ben mutluluktan ölüyordum. Tabi Esin ve beni kıyaslamak saçma. İkimizin durumları farkli. Kafasını onaylar bir şekilde aşağı yukarı salladı.

Bitmek bilmeyen 3 dersin sonunda müdürün sesi doldurdu okulu. Şu an aşağıda tören olduğuyla ilgili bir şeyler söylemişti ve bununla birlikte aşağıya inmiştik. Belli bir sıra olmadığı için Savaşı görebilme ihtimalim artıyordu. Ama göremiyordum. Tiyatrodaki Murat hoca mikrofonu eline alıp konuşmaya başlayınca herkes sustu ve bende artık etrafa bakmamaya başladım.
"Gençler! Okulumuzun düzenlediği yılbaşı programına katılmak isteyenler aşağıya isim yazdırsın ona göre sayı alacağız." dediğinde Esininde benimde gitmeyecek olmamızı bildiğim rahatlıkla heyecanlanmadım. Dokuzuncu sınıflar heyecanlanmıştı ama. Birkaçı konuşmaya başlayınca Murat hoca tekrar onları susturacak bir harekette bulunup;
"30 aralık perşembe günü de yani yarın okulumuzda yapılacak tiyatro gösterisi için, dersler öğleden sonra işlenmeyecektir."  dedi.
Bu haberi herkes tam gün işlenmeyecek diye biliyordu. Ben üzülmemiştim benim için değişen bir şey yoktu çünkü. Tiyatro kolunda olduğum için zaten sabahki derslere de girmeyecektim. Birkaç şey daha söyledikten sonra sınıflara dağıldık. Savaşı yine görememiştim. Yarın için çok heyecanlıydım. Sıraya oturduğumda Esin sakinleşmem için bir şeyler yaptı. Ama fayda etmiyordu. Söyleyeceğim çok az kelime vardı. Sahneye az çıkacaktım yani. Ama korkuyordum garip hissediyordum. Kilolu olmanın getirdiği bir özellik olarak özgüvenim hep düşüktü. Daha önce hiç bu kadar kalabalık bir yerde oynamamıştım. Hata yaparsam nasıl olurdu diye düşünmekten bir türlü kendimi alamıyordum. Sınıftan biri girinceye kadar bunları düşündüm. Sınıfa giren çocuk önce hocaya kağıt gösterip sonra
"Gizem Akan!" demisti. Bu tiyatroda olan konuşma içindi sanırım. Sınıfa bakınca başka kimse tiyatroya gitmiyormu diye hayret ettim. Koskoca sınıf yani. Ayağa kalkıp sınıftan çıktım. Arkamdan sınıftan cçıkan çocuk yanıma geldi.
"Tiyatro için değil mi?" dedim.
"Hayır Savaş abi için." dediğinde kan beynime sıçradı, yüzüm yanmaya başladı. Bu yaptığı da neydi şimdi?
"Nerede peki?" dediğimde çocuk eliyle arkayı işaret etti. Savaş buradaydı ve benim yüzüm eminim kızarmıştı. Bari lavaboya gidip elimi yüzümü yıkasaydım. Savaş başıyla çocuğa bir işaret verdikten sonra bende bakışlarını sabitledi.
"Gelelim sana!" dediğinde ona cevap vermedim. Bu ne kadar zor olsa da Savaşla uzun zamandır konuşmuyordum, o gün yaptığı hareket, beni o gün için kırmıştı. Ondan sonra yaptığı umrumda olmamıştı. En azından bunun için üzülmemiştim. Sadece konuşmayınca kendi açımdan iyi oluyordu. Hâlâ bana bakmata olan Savaşa
"Evet?" dedim artık bir şeyleri anlatmasını istercesine.
"Bahçeye çık." dedi.
"Saçmalama Savaş, bu soğukta ne bahçesi? Çok soğuk çıkamam bahçeye falan."
"Çık dedim." dediğinde sesi daha sert çıkmıştı. Dediğini ikiletmeyip yürümeye başladım. Arkamdan geldiğini görünce amacını tekrar anlamaya çalıştım. Hava soğuktu, kabanla dışarı cıksan bile üşüyecekken ben üstümde okul formasıyla dışarıya çıkıyordum. Savaşta öyleydi, üstünde kaban tarzı bir şey yoktu. Hatta bende okulun kazağı ve hırkası varken, onda sadece gömlek vardı. Vay canına! Savaşın üstünde ilk defa gömlek vardı ve ben onu ilk defa gömlekle görüyordum. Yukarıdan 3-4 düğmesini açmıştı. Üstüne de kravat yapmıştı. Bu onu 10000 kat daha tatlı yapıyordu. Köprücük kemikleri dikkatimi çekmişti. Bir insanın köprücük kemiği anca bu kadar iyi olabilirdi. Her nefes alış verişinde daha çok belli oluyordu. Kasları da öyle, gömleğin altından ilgi çekiyordu. Kabullenmek gerek, Savaşın fiziği, bir erkeğin sahip olabileceği en iyi fizik. Fiziğinin iyi olmasının yanı sıra yüzü de çok güzel. Savaşı özel yapan bu. Kusursuzluk.
Göremediğim küçük bir cisim sayesinde kısacık süreli bir sarsılma yaşadım. Düşmeme yakın, Savaşın bel boşluğumdan tutması benim hayatımı kurtarmıştı. Evet bel boşluğu diyorum. Aslında vücudum şekilli, kıvrımlı. Ama kilom sayesinde bu çok belli olmuyor. Kalçam büyük olduğu için, belimdeki boşluk belli bir tek. Ama bel boşluğumdan daha önemli bir şey varsa, o da Savaşın bel boşluğumdan beni tutup düşmemi engellemiş olması. Omzumu geriye doğru atıp "Sağol.” dedim. Bu hareketimle beni bırakıp yürümeye devam etti.
"İncelemeye devam edersen, yine düşeceksin." dedi. İncelediğim o kadar belli oluyordu demek. Bunun verdiği utançla daha bi kızardığıma eminim. Sonunda çıkış kapısına geldiğimizde önden geçmem için bekledi. Dışarıya adımımı atar atmaz soğuk içime işledi. Savaş yanıma gelince ona döndüm.
"Ben üşüyüp hasta olayımda yarın ki gösteriye gelemeyeyim diye mi uğraşıyorsun?" dedim öfkeyle. Kafasını sola çevirdi.
"Neden böyle bir şey yapıp, kızlarla tatilimi engelleyeyim?" diye sordu.
Aslında Savaş kızlarla tatil yapmak istiyor gibi durmuyordu. Sanırım benim kızların bu dedigine sinir oldugumu görmüstü onun için benimle eğleniyordu.
"Doğru." dedim.
"Heyecanlısın." dedi.
Bu yaptığı şey canımı sıkıyordu. Son dersten beni bir bahaneyle çıkarmış, haftalardır bir kelime bile etmemişken bu soğukta, şimdi konuşuyordu.
"Heyecanlıyım." dedim. Sesime bu öfkem ve kızgınlığım yansımıştı.
"Tam da bunun için buradayız." dediginde anlam veremez bir şekilde ona baktım.
"Heyecanım geçsin diye mi beni soğuğa çıkardin?"
"Hayır. Benimle konuşup heyecanın gitsin diye." dediginde güldüm. Bilmiyordu ki onunla konuşunca daha çok heyecanlandığımı. Bana bakarken çok ani bir soru sodu.
"En çok korktuğun şey ne?"
Buna hic düsünmeden cevap verebilirdim iste.
"Ölüm." dedim. Birden ciddileşmiştim.
"Kendi ölümün." dedi. Onaylar biçimde kafamı salladım.
Savaşın durduk yere bunu sormasında bir anlam aramıyordum. Benim en çok korktuğum şeyi öğrenip onları bana uygulayacak biri değildi. Ki ben kötü insanların içinde bile masum ve iyi birinin yattığına inanırım. Aradaki fark; iyi insanlar, içindeki iyi insanı büyütürken, kötü insanlar onları hiç büyütememistir. Savaş kötü biriyse onun içindeki iyi insanı büyütecek biri mutlaka vardı. Bunun için bu ayrıntıya fazla takılmadım. Benim yere baktıgım süre boyunca Savaş yüzüme bakmıştı. Bunu fark edebilmistim. Yüzümü incelemesinde bir sorun yoktu. Yüzümü bazı zamanlar güzel bulurum. Kafamı kaldırdığımda gözlerime bakmaya başladı. 
"Savaş, ben çok üşüdüm de." dedim. Biraz daha etrafa baktı. Bundaki amaç neydi anlayamıyordum. O etrafa bakınca bende bakmaya başladım ve..ve beyaz bir kartanesi düştü gök yüzünden. Bu muhteşemdi. Kar yağıyordu ve Savaşla bunu izliyorduk. Yılın son karını ilk defa izliyorduk...

ÖNYARGIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin